Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım İsrail-Filistin Savaşını Değerlendirdi
Esas itibariyle Filistin toprakları, Mısır, Akdeniz, Suriye, Şeria Nehri arasında kalan toprakların olduğu vurgulayan Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “1099 yılında Haçlıların eline geçen Filistin Bölgesi Müslümanların eline geçene kadar acı Günler yaşadı ve karışıklıklar hiç eksik olmadı. 1187’de Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü alması ile Filistin yeniden İslâmî bir karaktere bürünmüş oldu. Daha sonra 1291’de Memlukler eline geçen Filistin, 1516 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girdi ve 1917 Aralık ayına kadar Osmanlı idaresi altında kaldı” dedi
‘HAREKETLERİ GRUPLAR HALİNDE 1882 TARİHİNDEN İTİBAREN BAŞLAMIŞTIR’
Yahudilerin XIX’ uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Birincisi Filistin’e göçler ve yerleşme çabalarıdır. Her ne kadar Avrupa Yahudileri ve özellikle de Doğu Avrupa Yahudileri 1850’lerden itibaren Filistin’e sınırlı olarak göç etmeye başlasalar da (Aaronsohn,2003) artarak devam etiğini işaret eden Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “ Rusya ve Doğu Avrupa’dan Yahudi göç hareketleri gruplar halinde 1882 tarihinden itibaren başlamıştır. Yine 1882 tarihinde Doğu Avrupa’dan kaçan üç bin kadar Yahudi Filistin’e gelerek “Rişon Lozyon” dedikleri (Araplar “İyon Ğara” derler) yerleşim yerlerini kurmuşlardır. Yahudilerin Filistin’de Bağımsız bir devlet kurmak istediklerini anlayan Sultan İkinci Abdülhamid, 1888 tarihinde çıkarmış olduğu bir kanun ile buraya yerleşmelerini yasaklamış ve Filistin’e ziyaret için gelen Yahudilerin, kalış sürelerini üç ay ile sınırlamıştır” diye konuştu
‘BİRÇOĞU GELDİKLERİ MEMLEKETLERE DÖNMEK ZORUNDA KALMIŞLARDIR’
Yahudilerin Sultan Abdülhamid’e karşı aşırı düşmanlıklarının temelini bu kanuna kadar getirmek mümkün olmadığın hatırlatan Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım,” Yahudilerin ikinci göç hareketleri 1904 yılında başlayıp I. Dünya Savaşı’na kadar aralıklarla devam etmiştir. İkinci göç dalgasıyla birlikte 40 bin kişi Filistin’e gelmiş olmasına rağmen, çeşitli sebeplerden dolayı birçoğu geldikleri memleketlere dönmek zorunda kalmışlardır.1904 ve 1906 yılları arasında Filistin’e gelenler gerçek işçi olmaktan uzak idealist kişilerdir. Bunlar Rusya ve Polonya’nın orta sınıfına mensup olan ve Filistin’de sosyalist bir toplum düzeni kurma idealinde olanlardır. İkinci göç ile Filistin’e gelen Yahudiler, Siyonist işçi hareketinin çekirdeğini oluşturan, işçi partilerini, İsrail Devleti’ni kuran ve yönetenlerdir.8/9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs İngiliz ordularının eline geçmiştir” şeklinde konuştu.
‘OLUŞTURULMASINI VE BUNU İNGİLTERE’NİN DESTEKLEYECEĞİNİ AÇIKLAMIŞTIR’
Arkasından sırasıyla Nablus, Hayfa, Akka ve 21 Şubat 1918’de Eriha’nın Osmanlı Devleti elinden çıkması ile Filistin Topraklarının önemli kısımlarını kaybedildiğini dile getiren Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “Kudüs’ün işgalinden kısa zaman öncesi İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour 1917 Kasım’ında Filistin’de Yahudiler için bir yurt Oluşturulmasını ve bunu İngiltere’nin destekleyeceğini açıklamıştır. 1917 öncesinde Siyonizm, göç hareketleri ve bir takım siyasi Girişimlerle kendine zemin bulmaya çalışırken, deklarasyonla birlikte Siyonizm uluslararası gündeme Taşınmıştır. Filistin’de Yahudi nüfusunun artması ve demografik yapının gün geçtikçe bozulması, hızlı bir şekilde yerleşmelerin çoğalması, Araplar ile Yahudiler arasında büyük silahlı çatışmaları başlatmıştır. Bu silahlı çatışmaların en sert olanları 1921, 1929, 1933 ve özellikle 1937’de yaşanan çatışmalarıdır. 1937’de başlayan Müslüman Arap-Yahudi çatışmaları 1939 Mayıs ayında ancak yatıştırılabilmiştir.” diye konuştu.
‘DENGELER DEĞİŞMİŞ VE DAHA DA KÖTÜSÜ ARAPLAR ALEYHİNE BOZULMUŞTUR’
Özellikle üç yıl devam eden son çarpışmaların gelişmesinde 1933-1935 yılları arasında 134.540 Yahudi’nin Filistin’e göç etmesinin önemli bir etkisinin olduğu açıklayan Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “İsrail Ocak 1950'de Birleşmiş Milletler Kararlarını hiçe sayarak Batı Kudüs'ü başkent ilan ederek resmi kurumlarını ve hükümet binalarını Kudüs’e taşınmıştır.1967 Arap İsrail savaşı sırasında Kudüs’ün tamamını işgal eden İsrail, günümüze Kadar her türlü aşırı güç kullanmaktan çekinmeyerek şehri Yahudileştirme çalışmalarına devam etmektedir.” ifadelerini kullandı. Birleşmiş Milletlerin pek çok uyarıları ve kınamalarını kulak ardı eden İsrail, Kudüs ve diğer Filistin topraklarında siyasetini sürdürdüğünü söyleyen Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “ İngiltere’nin yerini 1950 lerden itibaren ABD almıştır. ABD deki Politikacılar Yahudi lobisinin etkisiyle her hal ve şartta İsrail in arkasında yer almaya ve onun Politikasını desteklemeye her türlü desteği vermeye devam etmektedirler. İngiliz yönetimindeki Kudüs’te, nüfus, ekonomi ve kültürel bakımdan pek çok değişiklikler Yaşanmıştır. Her şeyden önce Yahudi nüfusu Arap nüfusunu geçmiş ve ekonomik olarak Araplar, Amerika ve Avrupa’dan destek alan Yahudilerle ancak kendi imkânlarıyla mücadele edebilirler duruma getirilmiştir. Böylece Araplar ile Yahudiler arasındaki dengeler değişmiş ve daha da kötüsü Araplar aleyhine bozulmuştur. Baş gösteren problemlerin içinden çıkamayan İngiltere, 1947'de Birleşmiş Milletlere Filistin'i paylaştırma planını sunmuş ve Kudüs'e milletlerarası bir statü verilmesi teklifinde bulunmuştur. Bir yıl sonra 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda Kudüs'ün batısı İsrail tarafından işgal edilmiştir. Ürdün ise eski şehir olarak bilinen Doğu Kudüs'te hâkimiyetini devam ettirmiştir. Böylece Kudüs Batı ve Doğu olmak üzere ikiye bölünmüştür.” açıklamasında bulundu.
‘İSRAİL, KUDÜS VE DİĞER FİLİSTİN TOPRAKLARINDA BU SİYASETİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR’
İsrail Ocak 1950'de Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayarak Batı Kudüs'ü başkent ilan ederek resmi kurumlarını ve hükümet binalarını Kudüs’e taşındıklarının altını çizen Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “1967 Arap İsrail savaşı sırasında Kudüs’ün tamamını işgal eden İsrail, günümüze kadar her türlü aşırı güç kullanmaktan çekinmeyerek şehri Yahudileştirme çalışmalarına devam etmektedir. Birleşmiş Milletlerin pek çok uyarıları ve kınamalarını kulak ardı eden İsrail, Kudüs ve diğer Filistin topraklarında bu siyasetini sürdürmektedir. ABD Başkanı Donald Trump, 6 Aralık 2017 tarihinde yaptığı açıklamada Kudüs'ü İsrail'in Başkenti olarak tanıma vakti gelmiştir. Büyükelçiliği Kudüs'e taşıma talimatı veriyorum", diyerek Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ilan etmiştir. Bu olay bölgede gergin olan ortamı dahada germiştir. 1967 den itibaren sürekli Filistin aleyhinde genişleyen İsrail başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti’ni tanımadığı gibi Filistin üzerindeki baskıyı da günden güne artırmıştır. İslam ülkelerinin birlikte hareket etmemesi, İranı in Filistin kurtuluş örgütü içerisinde ayrı bir grup olan Hamasi desteklemesi kanımca bugünkü çatışma ortamını yaratmıştır. İsrail ve Hamasi arasındaki çatışmalarda 8. güne girildi.” diye konuştu.
‘YAŞLI ÇOCUK KADINLARINDA SAVAŞIN SONUCU OLARAK LANSE EDECEKTİR’
Hamas'ın 7 Ekim Cumartesi günü baskın şeklinde düzenlediği beklenmedik saldırının ardından, İsrail Gazze'deki tüm mahalleleri yerle bir ettiğini sözlerine ekleyen Dr. Emekli Kurmay Albay İbrahim Yıldırım, “Her iki tarafta da siviller, askerler ve rehineler arasında ölü sayısı giderek artıyor ve şiddetin artarak devam etmesi bekleniyor. İsrail’in başta ABD ve birçok batılı ülkelerden aldığı destekle 8 gün süreyle her türlü ateş destek vasıtası ve uçaklarla bombardıman altında tuttuğu Gazze de sivil asker kadın çocuk demeden soykırım uygulamaktadır. Başta Birleşmiş Milletler teşkilatı olmak üzere maalesef Türkiye hariç İslam Ülkeleri de yaşanan katliamı seyretmektedir. Öyle değerlendiriyorum ki maalesef İsrail Hamas ile ilgili olan herkesi katledene kadar harekete devam edecektir. Bu arada ölen yaşlı çocuk kadınlarında savaşın sonucu olarak lanse edecektir. Bu çatışma burada bitecek midir? Asla, ancak gelecekte yaşanacak çatışmalara zemin oluşturacak. Barış olasılığını zorlaştıracaktır. Kanımca bu olaydan karlı çıktı gözüken tek ülke İran’dır. Bir sürede olsa dikkati başka yöne çekmeyi başarmıştır. Binlerce masum Filistinlinin kanı pahasına bunu yapmıştır. Öyle zannediyorum ki sıra er veya geç İran a gelecek bunun bedelini ödeyecektir. İran halkına yazık olacaktır. Benim dileğim yinede en kısa sürede çatışmaların durması 1967 yılı Filistin sınırları esas olmak üzere başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti’nin kurulmasıdır.” diyerek konuşmanı tamladı.
Haber: Köksal ÖNER