Etki-Tepki
İki rakip ringe çıkıyor ve birbirlerine kıyasıya yumruk atıyordu. O zamanlar kask ta yok. Rauntlar ilerledikçe rakiplerin kaşı açılıyor, burunları kanamaya başlıyor, bembeyaz olan yüzler kırmızıya dönüşüyordu. Boks maçının oynandığı beyaz zemin kırmızı damlacıklarla dolmaya başlıyor, sonra maç bitiyor, birbirlerine kıyasıya yumruk atan iki rakip sanki hiç yumruk atmamış gibi birbirine sarılıyor... Birisinin burnu kanıyor, diğerinin kaşı açılmış, ikisinin de yüzünden akan kan damlaları birbirlerinin omuzlarına damlıyordu. Birbirlerine sanki hiç yumruk atmamış iki dost gibi birbirlerine sarılıyorlardı. Bu bana çok ilginç gelmişti.
Bu sporcuları birbirlerine bağlayan neydi sizce? Oyun esnasında iki sporcu oyunun kuralına bağlı kalarak kıyasıya birbirlerini yumrukluyor oyun bitince her şey bitiyordu. Tıpkı ring dışında oldukları gibi birbirleri ile arkadaş oluyorlardı. Ringde rakip dışarda arkadaş oluyorlardı.
O gün bir maç daha izledim. İşte o maç aklımdan çıkmadı. Hala aklımda. O maçta da ringde boksörler birbirlerine kıyasıya yumruk attılar. Ama içlerinden biri kuralı bozdu. Kural bozulunca kuralsızlık devreye girdi. İş şirazesinden çıktı. Ringde yumruklar dışında tekmeler ve tokatlar uçuşmaya başladı. Bu durum birkaç saniye sürdü. Hakem araya girdi. Boksörleri ayırdı.
Maçın sonucu: Boksörlerin ikisi de diskalifiye oldu. Yani biri kazanması gerekirken ikisi de kaybetti. Normal bir müsabaka da sadece göz kaş ve burun kanarken bu müsabakada kurallar ortadan kalktığı için ayaklar da yaralandı. Daha da kötüsü normal maçlarda maç bitince her şey biterken bu maçta bitti, her şey bitmedi. İki sporcuda artık birbirlerine karşı kinli bir şekilde ringi terk etti. Sadece göz ve burun yaralanmadı, yürekleri yaralandı. Bir daha da o yaralar kapanmamak üzerine…
Normal hayatımızda böyle değil mi? Tıpkı boks maçları gibi. Belki kaşımız açılmıyor, burnumuz kanamıyor ama yeri geliyor yeniliyoruz, para kaybediyoruz. Karı-koca anlaşamıyor, evlilikte oyunu kuralına göre oynamadıkları için yapılan yanlışlar sonucu yuvalar yıkılıyor… Trafikte kural hataları yapıyoruz, ışıklara dikkat etmiyoruz, hız limitini aşıyoruz, kazalara sebep oluyoruz, bunların bedelini canımız veya malımızla ödüyoruz. Bütün bunların sonucu kurallara uymamamızdan kaynaklanmıyor mu? Kurallara uyarak kazanacağımıza kurallara uymadan hareket edince kazandığımızı sanıyoruz ama kaybediyoruz. Birisini kandırarak kural ihlali yaparak kazanmıyoruz. Kaybediyoruz, içimiz kirleniyor, yanlışlar tıpkı bir kahvenin içinde biriken telvenin tortuları gibi yüreğimize çöküyor ve vicdanımız köreliyor. Buda kayıp değil mi? William Shakespeare ne demiş:
“Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes rolünü oynar ve rolü bitince de sahneyi terk eder.”
Evet, Dünya bir tiyatro sahnesidir. Yaratan bize bir rol vermiş ve rolle birlikte akıl vermiş. Aklımızı kullanarak rolümüzü bize bahşedilen kurallara uygun olarak oynayalım. Elbet bizlerde bir gün bu sahneyi terk edeceğiz. Ama kuralların dışına çıkarak sahneyi erken terk etmeyelim. Başka birilerinin hakkını yiyerek hile yaparak insanları kendimize düşman etmeden bu dünyayı terk edelim. Kaybedeceksek dürüstçe kaybedelim. Kayıplar dürüstçe olduğu için zamanla tedavisi mümkün. Ama dürüst olmayan kayıplarda zamanla tedavisi mümkün değildir.
Kendinize lütfen şu soruyu sorun: Rakibinize karşı dürüstçe kaybettiğiniz de bir zaman sonra rakibinize hak vermiyor musunuz? Birde rakibiniz sizi hile ile kandırıp ta galip geldiğinde rakibinize ömür boyu kin beslemiyor musunuz? O kin yaradır ve kapanmıyor. Dünya bir sahne oyunu kuralına uyacak şekilde terk edelim, dünyayı terk ettiğimizde insanların kalbini kazanarak ederek terk edelim ki öte tarafta rahat edelim.
Unutmayın: Oyun bitince şah da piyonda aynı kutuya konur.
Alexander Pushkin.