Toplum Önderleri Şaşırırsa?

Elhamdülillah içinde bulunduğumuz toplumun ezici çoğunluğu Müslüman veya en azından kendisini Müslüman olarak tanımlıyor. Öyle de; içinde yaşadığımız ortamda kendisini Müslüman olarak tanımlayan siyasetçilerinin ve hatta din adamı geçinen tasavvuf guruplarının siyasi duruşları, inancımızın temel değerleri ile örtüşüyor mu?

Mahalli seçimlerin yaklaştığı günümüzde; mensubu olduğu siyasi partiden beklentisi karşılanmayan aday adaylarının baş döndürücü bir hızla başka partilere transfer olduklarını görüyoruz. Hatta bunların içinde aynı günde birkaç parti ile temasa geçip kendisine piyasa oluşturan ve sonunda çıkarına en uygun olan partiden aday olanları gördük.

Halbuki; ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede; siyaseti kişisel menfaat ve çıkarı üzerine bina eden ilkesizlerin toplumda itibar görmemesi gerekir. İlkesiz ve günübirlik çizgi sapması yaşayan bir siyasetçi hangi partide olursa olsun toplum hayrına hiçbir şey yapamaz. Çünkü onun hesabında milli menfaatler değil, kişisel çıkarları önemlidir.

Bunda en büyük vebalin; dini kuralları alt üst eden siyasi otoriteye iradelerini satan ve İslâm dinini meslek edinmiş olanlara ait olduğuna inanıyorum. İsmi tarihe altın harflerle yazılan alimler; ömürlerini zindanda geçirme pahasına siyasetin din ve âhlak merkezli yapılmasının mücadelesini vermişlerken, günümüz din adamları üç günlük dünya çıkarı için, dini siyasete malzeme yapmanın hesabı içindeler.

Toplum, mili ve manevi değerleri bir tarafa bırakıp, iradesini siyasi otoriteye satanları örnek alırsa siyasette ilkesizlik de kaçınılmaz olur.