Uluslararası Şiddetsizlik Günü’nde Türkiye’nin Şiddet Karnesi
İnsanlığın ve devletlerin en temel meselesi olduğu görülen gayrimeşru şiddetin önlenmesi veya “şiddetsizliğin sağlanması” konusunun, insanlığın ortak sorunu olduğunu olduğuna dikkat çeken Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nden hukukçu Aykutalp Arıcı, “Nitekim Birleşmiş Milletler’in 27 Haziran 2007 tarihli genel kurul toplantısında, her yılın 2 Ekim gününün Dünya Şiddetsizlik Günü ilan edilmesi bu sayede mümkün oldu. Birleşmiş Milletler’in Dünya Şiddetsizlik Günü için Gandhi’nin doğum günün seçilmesi anlamlı. Her sorunun çözümü için sorunun büyüklüğünün tespiti en önemli aşamalardan birisidir. Öyleyse insanlığın şiddet karnesinin incelenmesi sorunun çözümüne giden yolda iyi bir başlangıç olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
Anayasa’nın 17. maddesiyle beden dokunulmazlığı hakkı teminat altına alındıysa da bu hakkın ihlali konusunda Türkiye’nin karnesinin istenildiği kadar iyi olmadığını belirten Arıcı, şiddetin toplumun her kesiminde, ev içinde, cinsiyetler arasında, çalışma alanlarında, yaşlılara, çocuklara, hayvanlara ve toplumun tüm kesimlerine karşı önemli ve yaygın bir tehdit vasfı taşımaya devam ettiğinin altını çizdi.
YÜZ YILDA ANCAK YÜZ BİNDE BİR İYİLEŞME SAĞLANDI
Institute for Economics&Peace’in 2024 yılı Küresel Barış Endeksi’ne göre son 16 yılda 12. defa olmak üzere dünya bir önceki yıla göre daha az barışçıl olmuş durumda olduğunu hatırlatan Arıcı, “Her ne kadar endeks, özel olarak şiddetsizlik konusunu ele almıyor olsa da, endeks hazırlanırken 163 ülkenin ve dünya nüfusunun %99.7’sinin çalışmaya dahil edildiği dikkate alındığında elde edilen verinin bir gösterge olarak kabulünün mümkün olduğu anlaşılıyor. Öte yandan Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin tahminlerine göre dünya ortalamasında 100.000 kişi başına cinayet sayısı 2010 yılı için 6.9, 2012 yılı için 6.2, 2017 yılı için 6.1, 2021 yılı için 5.8’dir. Özetle küresel cinayet sayılarında, 2 Ekim’in Dünya Şiddetsizlik Günü ilan edilmesini takip eden 10 yıl içinde ancak 100.000’de 1’civarında bir iyileşme sağlanabildi.” ifadelerini kullandı.
İNSANİ GELİŞME ŞİDDETLE MÜCADELEYE YANSIMADI
Söz konusu verileri değerlendiren Hukukçu Arıcı, “Aynı dönemde Birleşmiş Milletler verilerine göre insani gelişmişlik endeksinde %4’ü aşan bir iyileşme olduğu dikkate alındığında şiddetle mücadelede küresel bir başarısızlıktan söz edilebilir. Görülmektedir ki insani gelişmişlikteki belirgin artış, şiddetle mücadeleye yansımamıştır” ifadelerine yer verdi.
“TÜRKİYE’DE TABLO OLUMSUZ”
“Buna karşılık ülkemiz küresel trende kıyasla olumsuz bir tablo çiziyor” diyen Arıcı, Türkiye’deki şiddet suçlarına ilişkin verileri paylaştı:
-TÜİK’in suç tiplerine göre hükümlü sayısına ilişkin 2011-2020 dönemini kapsayan verileri incelendiğinde toplam hükümlü ve şiddet suçlarından hükümlülerin oranında artış yaşandığı görülmektedir. Söz konusu dönemde toplam hükümlü olanların sayısı 80.096’dan 258.401’e çıkmıştır.
-Hükümlü sayısı ilgili senelerin Türkiye nüfusuna oranlandığında, 2011 senesinde %0.11 olan hükümlü oranının %0.31’e çıkmıştır. Hükümlü sayıları şiddet suçları özelinde incelendiğinde yine artış olduğu gözlenmektedir.
-Şiddet suçlarından hükümlü olanların sayısı 2011 senesinde 17.222 iken bu rakam 2020 yılında 71.885’e çıkmıştır. Söz konusu rakamlar ışığında, toplam hükümlüler içerisinde şiddet suçlarından hükümlü olanların oranı 2011 senesinde %21.5’ten 2020 senesinde %27,8’e çıkmıştır.
-Şiddet suçlarından hükümlü olanların aynı dönemde toplam nüfusa oranı da %0.02’den %0.09’a çıkmıştır.
-Şiddet suçları bakımından gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye, Avrupa’nın en yüksek 9. cinayet oranına sahip.
-Kadına karşı şiddet oranlarında ise Türkiye, Avrupa ve OECD birincisi.
“ADALETE DUYULAN GÜVENSİZLİK SUÇ ORANLARINI ARTIRIYOR”
Somut verilere göre şiddetle mücadelede istenen başarıya ulaşılamadığını anlatan Arıcı, “Peki her nasılsa bir kere gerçekleşmiş olan şiddet vakalarına karşı caydırıcı tedbirler alınabiliyor mu? Ne yazık ki Türkiye’nin adalet teşkilatını bu amaca ulaşmak için etkili şekilde kullandığını söylemek mümkün değil. Öte yandan Türkiye’nin Avrupa ülkeleri arasında en kalabalık ikinci ceza ve tutukevi nüfusuna sahip olduğu görülüyor. Ne tesadüf ki bu veride Türkiye’nin önündeki tek ülke, AİHM kararlarında da Türkiye’den fazla mahkûm edilen tek ülke olan Rusya. Hal böyle olunca toplumun yargıya duyduğu güvenin fevkalade azalması kaçınılmaz hale geliyor. Nitekim yapılan araştırmalar, adalet mekanizmasının iyi işlememesinin adalete güveni azalttığını, adalete başvuruların bu sebeple azaldığını gösteriyor. Bu düşüşün, suç oranlarını arttırdığını tahmin etmek hiç de zor değil.” dedi.
“ÇÖKÜŞ SARMALI”
Görüldüğü gibi, şiddetle mücadele ve şiddetsizliğin temini, devlet aygıtının basit bir başarısızlığından, küçük ve mazur görülebilecek bir aksamadan çok daha fazla olduğuna dikkat çeken Arıcı, “Özgürlüklerinden feragat ederek ulaşmayı umdukları güvenlikten bile mahrum kalan bireyler, bir de haklarını adalet mekanizması marifetiyle elde edemediklerinde ihkak-ı hakka başvurur. Bu, diğer bireyler tarafından kabul edilebilir olmasa da anlaşılabilir görülür ve bir çöküş sarmalı başlar. Tüm bu nedenlerle, gayrimeşru şiddeti önlemedeki başarısızlığın toplum sözleşmesini zayıflattığını ve devletin meşru şiddet tekelini yok ettiğini görmek gerekir. Politika yapıcılar şiddet tekelinin geleceği ve geleceğinin insanlığı küresel ölçekte nasıl şekillendirebileceğinin global ölçekte tartışıldığı günlerde bir beka meselesinden bahsedecekse şiddetin önlenmesi belki de en önemli gündem maddesi olmalıdır.” uyarısında bulundu.