Müslüman’ın Sorumluluğu?

Bilindiği gibi ödüllerin sorumluluğu, ödülün büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Müslüman olmak gibi son derece büyük bir nimetinin sorumluluğu ise, peygamberlere yüklenen tebliğ görevini devam ettirmektir. Sevgili Peygamberimizden sonra başka bir peygamber gelemeyeceğine, Kur'an'ın hükmü kıyamete kadar devam edeceğine ve tebliğ vazifesi devam edeceğine göre, bu sorumluluk büyük ödülün sahibi olan biz Müslümanlara düşmektedir.

 

Allah (c.c.) peygamberlerine sadece tebliğ görevi vermiş ve ondan sonrasının kulu ile Kendisi arasında olduğuna işaret etmiştir. Yakın akrabalarının iman etmemelerine son derece üzülen Peygamberimizi (s.a.v.) "Sen dilediğini hidayete erdiremezsin ancak biz dilediğimizi hidayete erdirir, dilediğimizi gaflette bırakırız" diye teselli ve ikaz etmiştir. Yine "Onların doğru yola iletilmesi sana düşmez. Fakat Allah dilediğini doğru yola iletir." (2/272) buyurarak adeta sorumluluğun sınırını koymuştur.

 

Durum böyle olunca bizler; gerek ikili ilişkiler, gerekse iletişim araçlarını kullanarak elimizin uzandığı ve bilgi birikimimizin yettiği yere kadar insanları Hak'ka davet ederek tebliğ görevini yerine getirmeye çalışırız. Ondan sonra Hakk ve hakikate kendisini kilitleyenin durumu; bize olan kan bağı ve yakınlığı ne olursa olsun bizi aşan bir husustur. Yüce Yaratıcı ile kulu arasındadır. Allah'ın (c.c.) kulu ile ilgili hükmü değişmeyeceğine göre; tebliğ görevimizi ifa ettikten sonrası Allah (c.c.) ile o kişi arasındaki ilişki bizleri aşar.

 

Allah'ın (c.c.) bizleri İslâm’ı doğru anlayan, razı olduğu bir hayat yaşayan, tebliğ sorumluluğunu hakkı ile yerine getiren ve rızasını kazanmış olarak huzura kabul edilenlerden eylemesi dua ve dileklerimle.