Nerede Bu Derin Devlet: V
Gayri milli unsurların dilinde derin devlet, yasa dışı ve demokrasinin temel ilkelerine uymayan illegal bir yapı olarak gösterilmektedir.
Milli vasıfları olanların ve devlet taraftarı olanların savunmaları karşısında kullanılan jargon, “derin devletin gayri yasal işler yapan – hatta cinayetler işleyen-, tüm faili meçhullerin sorumlusu” olan yapıdır.
Tarih boyunca derin devletin en önemli ayaklarından birincisi, istihbarat kurumlarıdır. İkincisi ise TSK ve güvenlik kuruluşlarımızdır. Dolayısıyla, gayri milli unsurların hedefinde öncelikli konumdadırlar.
Öte yandan, bilinen ve bilinmeyen yapılar bu hizmetin parçasıdırlar. MİT, JİTEM, polis istihbarat, Seferberlik Tetkikat Kurumu (Yeni adıyla Özel Kuvvetler), MAK, NGO (Devlet dışı yarı resmi teşkilatlar), gönüllü kişi - kuruluş ve sivil toplum örgütleri, hatta mafya…
Bu yapıların içerisinde en az bilineni “seferberlik tetkikat kurumu”dur. Kurum, ilk kez 1952 yılında "Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri" adıyla kurulmuş; 1953 yılında, _NATO’ya girmemizden sonra – görev değişiklikleri ile birlikte "Seferberlik Tetkik Kurulu" adını almıştır. 1970 yılında ise “Özel Harp Dairesi” adını almıştır. 14 Nisan 1992 yılında yeniden yapılanmaya gitmiştir.
“Seferberlik Tetkikat Kurumu” ilk kuruluşunda, özel yetişmiş askerlerin ve gönüllü sivil şahısların “gayri nizami harbe hazır olmaları amacı ile kurulmuştur. Ancak, Türkiye’nin NATO’ya girişi ile birlikte bu çalışma NATO şemsiyesi altında, Demirperde blokunun herhangi bir saldırısında, Kars-Erzurum platosu üzerinde durdurulması/yavaşlatılması; bu amaçla gereğinde gayri nizami harbi gerçekleştirmesi amacına yöneltilmiştir. Bu duraksatma ile batının olaya müdahil olması gereken zaman karşılanacaktı. (Şehit olacak onca askerimiz önemli değildi.) Bu amaçla, ülkenin değişik yerlerinde gizli silah depoları kurulması, sivillere önderlik edecek gönüllülerin yetiştirilmesi gibi işlemler gerçekleştirilmiştir.
Keza, devlet hayatına ait gizli stratejik bilgilerin bulunduğu arşivler oluşturulmuştur.
Muharebe Arama Kurtarma Alay Komutanlığı (MAK), Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlıdır. Özel kuvvetler ve MAK, her türlü askeri görevi yerine getirirken, olağanüstü yetkilere sahiptirler. Özel kuvvetlerin asli görevleri, tehdidi ne pahasına olursa olsun yok etmek ve silah arkadaşlarını kurtarmaktır.
Kozmik odaya girilmesi, Özel Harp Dairesi’ne vurulmuş bir darbe; Türkiye’ye ihanetin belgesidir. Maalesef ki bu ihanetin içinde, 20 yıl milletvekilliği, Cumhurbaşkanı Vekililiği, TBMM Başkanlığı ve Başbakan Yardımcılığı. Cumhurbaşkanı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği görevlerini yapmış, Bülent Arınç da vardı. Enteresandır, Manisa’lı olduğunu ifade eden Bülent Arınç, bir seyahati sırasında anasından öğrendiği Rumcayı telaffuz ederken gözleri ışıldıyordu. Dahası: internette yayılan bilgilere göre, baba tarafından Yahudi kökenlere sahipti.
Özel Harp arşivlerine girilmekle (11 ve 16 numaralı odalar) devletin 1970’li yıllardan beri biriken gizli arşivi deşifre edilmişti. Dahası o arşiv, yurt dışına çıkarılmıştı ve devlete hizmet eden 813 gizli görevli deşifre edilerek şehit edilmişlerdi.
Sonuçta ne oldu derseniz…
Kozmik oda olayının bir ihanet olduğu ortaya çıktı. Sorumlular yargılandılar ve 28 kişi, "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan 2 yıl 1 ay ile 10 yıl arasında değişen sürelerde hapse çarptırdı, "devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi ve askeri casusluk maksadıyla temin etmek", "resmi belgede sahtecilik", "kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması", "suç uydurma", "iftira", "kişisel verilerin kaydedilmesi", "haberleşmenin gizliliğini ihlal" gibi suçlardan ise bütün sanıklar beraat etti. Yani mahkeme dediki: devletin sırları ve devlete hizmet edenlerin öldürülmesi önemli değil; yeter ki siyasete karışıp hükumeti yıkmaya kalkışmayın.
Konu ile ilgili, Rus ve Arap sermayesine ait olan Independent Türkçe'ye açıklama yapan, eski Tümg Ahmet Yavuz, “Aranan yer Genelkurmay Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ydı. Burada olası bir işgal durumunda Ankara ve Konya’da direnişe katılacak kişilerin isimleri olabilir. O zaman arama yapan hakimin 82 kişinin ismine ulaştığı iddia edilmişti. Dolayısıyla 813 sayısı ile 82 sayısı farklı şeyler.” Dedikten sonra, sözlerine “Ayrıca bu kadar adam öldürülmüş olsaydı ve bu liste siyasi iktidarın elinde olsaydı FETÖ’da da bir terör örgütü olarak kabulünü sağlamak için en önemli vasıtalardan biri olurdu. Bak FETÖ bu kişileri öldürdü denirdi. Mevcut bilgiler ışığında bu iddianın mümkün olmadığını söyleyebilirim.” diye devam etti.
Konuyla ilgili olarak görüş bildiren eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş "Kozmik Oda’ya" girilmesinin tarihimizdeki son derece vahim olaylardan biri olduğunu ve dönemin iktidarının da bunda sorumluluğu olduğunu belirterek, buna karşın 813 görevlinin öldürüldüğü iddiasında Ahmet Yavuz’un söylediklerinin daha gerçekçi olduğunu” bildirmiş.
İlker Başbuğ, ölümleri reddetmezken sayıya itiraz etmektedir. Zira, E. Korg. Erdoğan Karakuş, devletin yabancı istihbarat servislerine ve yasadışı örgütlere yerleştirdiği görevlilerin adının Kozmik Oda aramasının ardından FETÖ tarafından ifşa edildiğini öne sürerek, "Kozmik Oda’ya girildikten sonra devletimizin yurtdışındaki yabancı istihbarat servisleri ile terör örgütlerine yerleştirdiği (sızdırdığı) 813 yurtsever görevlimizin tamamına yakını şehit edildi" demiştir. Karakuş, “Kozmik Oda’da bu bilgiler deşifre oldu. Kozmik Oda ile bu insanların deşifre edilmesi dışarı karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük zaafı olarak görüldü. Bu tür yapıları oluşturmak kolay değildir. Yıllar alır. Yine vatansever insanlar illa ki bulunur ama zaman alır. Böyle bir yapıyı yeniden kurmak zor.” açıklamasını yapmıştır.
İlker Başbuğ, here zaman ki gibi üstü örtülü bir ifade kullanmıştır. İlk iki şahsın da görüşlerine itibar etmek güçtür. Zira, öncelikle yayınlandığı yayın organının yapısı şüphe yaratmaktadır. İkincisi ise, hiçbir devlet-gizli güvenlik örgütü, “ben ajanlarımı koruyamadım; bu yüzden benim ajanlarımı öldürdüler.” diyemez.
Derlerse…
Bir daha ajan bulamazlar…
Devam edeceğiz….