Teo-stratejiler ve Türkiye: VII
Bu yazı dizisine başlarken, hiçbir semavî dinin vahy olunduğu şekilde kalmadığını ve milletlerin-toplumların kendi örf ve adetleri ile harmanlanarak yayıldıklarından bahsetmiştim.
Dahası, semavi dinler (ve hatta aynı dine inanan tarikatların da) aralarındaki mücadelelerin esasta toplumların ekonomik ve siyâsî menfaatleri ile ilgili olduğunu vurgulamıştım.
Bu açıdan baktığımızda Haçlı Seferleri de temelinde dini savaşlar olmayıp; “İpek Yolu’nu kontrol etme” açıktır.
Büyük Selçuklular döneminde başlayan MÜSLÜMAN TÜRK- HIRİSTİYAN (HAÇLI) Savaşları, Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir. Son 200 yıllık dönemde savaşlarla istediklerini elde edemeyeceklerini anlayan Haçlılar strateji değişikliğine gitmişlerdir. Geçen 800 yıllık dönemde ortaya çıkan gerçekler şöylece özetlenebilir.
-Batı’nın (Hıristiyanlar) gözünde, TÜRK=MÜSLÜMAN’dır.
-Türk milletinin, İslâm ahlak ve faziletiyle desteklenmiş örf-adet ve sosyal yapısını bozmadan; devletini yıkmanız mümkün değildir.
- Müslüman Türk Milleti, Hz. İsa’nın Peygamber; İncil’in kutsal kitap olduğuna inanır. Bu inancın temeli Kur’an-ı Kerîm’dir. Bizim inandığımız ve kabul ettiğimiz Hz. İsa ve İncil ile günümüz Hıristiyanlarının kabulleri birbirinden tamamen farklıdır.
- Ezelden beri “TEK TANRI” inancına sahip Türk Milleti’ne, ZEUS’un zamparalıklarıyla harmanlanmış TESLİS’i ESAS ALAN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETTİRMEZSİNİZ. ZİRA, TÜRK’ÜN İNANDIĞI TANRI TÖREYE AYKIRI İŞ YAPMAZ. Töreye göre zinanın cezası alnın dağlanması ve bedenin parçalanmasıdır.
- İlk kez Hz. İsa’dan 35-40 yıl sonra yazıldığı bildirilen ve yüzlerce çeşiti bulunan İncillerin içerik ve uslup olarak da ilahi bir kitap olduklarına ve Hz. İsa’ya vahiyle geldiğine inanmak mümkün değildir.
- Türk Müslümanlığı’nda kılıcı boğaza dayayıp, imana davet yoktur. Devletin ve törenin gereklerine uymak şartı ile herkes inancında hürdür.
- Türk kökenli Hıristiyanlar, kardeşlerimizdir. Keza Gagauzlar, Türk Ortodoks Kilisesi Cemaati kardeşlerimizdir. İnançlarına saygılıyız. Millî birlik ve mutlak dayanışma temel ilkemizdir. Ötesi yoktur.
- Bu sebeple milletimiz Türk Hıristiyanları diğerlerinden ayırmaktadır.
- Diğer Hıristiyanlar, GAVURDUR/KAFİRDİR. Dokuzyüzyıldır, yüzlerce neslin şahit-gazi olmasına sebep olmuşlardır.
Bu sebepledir ki Anadolu’da misyoner çalışmaları “dini tebliğ” açısından BAŞARISIZ olmuşlardır.
Adam devşirme ve onlar vasıtasıyla devlette etken olma noktasında BAŞARILIdırlar. O kadar ki, Devletin üst kurumlarında görev yapan kişiler arasında Batıya danışmadan hiç bir şey yapamayanlar oldukça fazladır. Son 70 yıl içerisinde Genel Kurmay Başkanı olduktan sonra ABD’yi ziyarete gitmeyen sadece bir paşamız (Org. H. Kıvrıkoğlu) bulunmaktadır.
Org Kıvrıkoğlu ile ABD temsilcisi Paul Wolfowitz arasında şöyle bir konuşma geçtiği anlatılmaktadır.
Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu:
“Kerkük'ü de içine alan bir Kürt Devleti kurulması söz konusu olursa, doğrudan ve açıkça oraya, bölgeye gireceğimizi, müdahale edeceğimizi biliniz.”
Paul Wolfowitz:
“Ben, ABD Savunma Bakan Yardımcısıyım, benimle böyle konuşamazsınız.”
Hüseyin Kıvrıkoğlu:
“Ben de Türk ordusunun başıyım ve üstelik de Türkmen asıllıyım.”
Akabinde Sayın Kıvrıkoğlu’na, Kıbrıs’ta bir tatbikat sırasında suikast düzenlenmiş; bir albayımız şehit olmuştur.
Çok sonraları…..
Genelkurmay İstihbarat Dairesi Eski Başkanı İsmail Hakkı Pekin, “MİLLİ ÜST AKILIN AMERİKALILARA-NATOYA TERK EDİLDİĞİNİ” söylemektedir.
Yerden göğe kadar haklıdır.
Hali hazırda, Hıristiyanlar misyonerlerin ülkemizdeki çalışmaları dini bir sorun değildir. Misyoner çalışmaları ile Hıristiyan olan çok az sayıdaki insanın daha çok ekonomik ve sosyal sebeplerle din değiştirmeyi kabul ettikleri bilinmekte ve faaliyetleri ciddi olarak takip edilmektedir.
Ülkemizdeki din değiştirenler içerisinde esas ciddi kayma DEİZM’e ve ATEİZM’e doğrudur. En büyük sebebi de Diyanet ve İlahiyatla ilgili kurum-kişilerin yetersizliğidir.
Kısaca özetlersek:
Hıristiyan misyonerlerin çalışmalarının günümüzdeki önemi sadece istihbarat açısındandır. Ancak bu zamana kadar yetiştirdikleri ve/veya devşirdikleri elemanların çalışmaları, Türk Devlet hayatında (siyaset, güvenlik, hukuk, eğitim vs) güvenlik sorunu olmaktan çoktan çıkmış; beka sorunu haline gelmiştir. “15 Temmuz Kalkışması”nı yaratan dış destekli gücün ve hâlâ temizlenememiş olan tüm devlet dairelerini saran –Vatikan, Evangelistler ve CIA ile yakın ilişkili- “paralel yapı”nın beka sorunu yarattığı açıktır.
Geçmişte değişik pazarlıklarla dokunulmayan paralel yapının üst-siyâsî kesimi hâlen DIŞ ÜST AKIL’ın emrinde ve kontrolünde faaliyetlerini devam ettirmektedir.
Devam edeceğiz.