Türk Devletleri ve Etnisite: VI
Bu yazı dizisinin bir bölümünde:
“İskân sonrası yer değiştirmelerde, ilk iskânda kayıt edilen “geldiği yer”, ikinci bölge değişikliğinde işlenmemektedir. Böylece geçmişini saklamak isteyenlere fırsat doğmaktadır.” diye yazmıştım. Gürcü-Acara göçmenlerini anlayabilmek için bu konuyu biraz daha açmamız gerekmektedir.
Lozan Anlaşmasında, azınlıklar ve mübadele-göçmen kavramları etnisite değil din esaslıdır. Buna göre, Hıristiyan olanlar Batı’ya –bilhassa Yunanistan’a- gönderilirken; Balkanlarda yaşayan tüm Müslümanlar ülkemize alınmışlardır. Bu işlem sırasında ailelerin mensup oldukları millî kültür ve soyları dikkate alınmamıştır. Sonuçta, Müslümanlaşmış; fakat Türkçe’yi hiç bilmeyen kişiler ülkemize gelerek vatandaşlık kazanmışlardır. Bunlardan ikisi Ortodoks Karamanlı Türkler ile Nasliç ve Grebene başta olmak üzere eski Batı ve Kuzey Makedonya bölgelerinden gelen Patriyotlar’dır.
“Kimdir bu Patriyotlar?” derseniz, karşımıza enteresan bilgiler çıkıyor.
Patriyotlar, mübadele çerçevesinde Yunanistan’dan göçen Rum asıllı, Müslümanlardır. Bazı bölgelerde kendilerine, “Rum delikanlısı” anlamına gelen “Rumyöz” de denilmektedir.
Kökenlerine gelince:
Osmanlı’da Yeniçeri Ocağı’na mensup kişiler 40 yaşlarına geldiklerinde Ocak’tan çıkarılıyor ve Balkanlarda kritik bölgelere yerleştiriliyorlar. Müslüman olmalarına rağmen, yerleştikleri yerdeki Hıristiyan kızlarla evleniyorlar. Aile reisi Müslüman görüldüğü için Hıristiyanlardan alınan vergilerden kurtuluyorlar ancak ev içinde ve çocuklarını yetiştirirken kendi inançlarını ve kültürlerini esas alıyorlar. Dolayısıyla Müslümanlık-Hıristiyanlık karışımı bir inanca sahip oluyorlar; evlerinde de ana dillerini (Rumca) konuşuyorlar.
Mübadele sırasında, Yunanistan’dan Türkiye’ye toplam Yunanca konuşan mübadil sayısı 12 962 göçmen geldi. Bunlardan 7.330′ u Nasiliç’ten ve Nasiliç’e bağlı köylerden; 5.632’si ise Grevena’dan ve Grevena’ya bağlı köylerdendi. Nasiliçliler, Çatalca, Büyükçekmece ve Silivri’ye yerleştirildiler. Grevena’dan gelenler ise, bilhassa Ege olmak üzere, Türkiye’nin çok farklı bölge ve şehirlerine dağıtıldılar. Ege şehirleri içerisinde bilhassa Aydın, dikkatleri çekmektedir.
Bir nesil ancak geçmişti ki, Patriyotlar iskân edildikleri yerlerden ayrılmaya başladılar. En çok tercih edilen şehirlerin başında da Manisa geliyordu. İzmir’e yakınlığı, dış ticarete açıklığı ne kadar etken oldu bilinmez.
Cumhuriyetin ilk yıllarında tutulan göç idaresi kayıtları gizlenirken yer değiştirenler gittikleri yerin nüfusuna kaydoldular ve gittikleri her yerde “Ban Manisalıyım” diyorlardı. İçlerinden bakanlar, başbakanlar, meclis başkanları rektörler, hocalar çıktı.
Enteresan bir olay da Antalya’da yaşandı. Bürokrasinin en üst kademelerine kadar gelmiş Girit göçmeni olduğu iddia edilen bir siyasetçi akrabası çocuklarla Rumca konuşmaya başladı. Basın üstüne gitmedi. Olayı sessizce kapattılar.
Biz onların hepsini ikici yerleştikleri yerle biliyoruz. Peki ya Devlet biliyor mu? Şüphesiz…
Zira, Devlet, duygu ile hareket etmez. Susar; kaydeder asla unutmaz.
Daha sonra adı, devletin en önemli ve gizli kuruma kurulan kumpasta anıldı.[1]
….
Gürcü göçmenlerine gelince:
Patriyotlarda yaşanan olayın bir benzeri “mübadele”den önce Çürüksu göçmenlerinde de yaşanmıştı.
Hemen belirtelim Kafkas kökenli etnik gruplar içerisinde, “milliyet şuuru”na erişmiş olanlar sadece Türkler’dir. Sosyolojik olarak kabileler topluluğu olmaktan ileri geçememiş kabilelerin, -bırakın birlikte olmayı-, birbirlerine üstünlük sağlamadan ve kendi kabile kültürlerini “hâkim kültür” haline getirmeye çalışmaları temel davranışlarıdır. Bir tarafta Adigeler, “Gerçek Çerkes biziz.” derken, tüm çerkez kabileleri, “bey-köle sülaleleri ayırımı”nı hala sürdürürler. Öte yandan Kartveller, “Gerçek Gürcü biziz ve Hıristiyanız” der. Diğer kabileleri ve Müslümanları “yok” veya “2. sınıf vatandaş” sayarlar.
Hiçbir insanı veya topluluğu, “Ben senden üstünüm” diyerek başka birilerine bağlayamazsınız. BU TUTUM, İNSAN FITRATINA ve MİLLETLERİN OLUŞUMUNA TERSTİR.
Başlangıçta, Kolbuteli (Çürüksu), Acaraeli’nin bir şehri-bölgesi olmasına karşılık; sosyal yapısı son iki yüz yıl içerisinde oldukça değişmiştir.
Günümüzde Kobuleti Batum’a yaklaşık 25 km kuzeyde küçük bir sahil şehridir. Çürüksu (Kobuleti), on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında 80-100 hanelik ufak bir kazadır. Acara bölgesinin en geç Müslümanlaşan şehridir. 1750-1800 yılları arasında Müslümanlığı benimseyen Gürcülerin Çürüksu’ya göç etmeleriyle nüfusu 1828-1829 savaşı öncesi 12.000'e çıkmıştır. Savaşlar sırasında nüfus tekrar azalmıştır. Nitekim, 1874 yılına kadar sabit kalan nüfus, 1292 (milâdî 1875) tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi'ne göre tamamı Müslüman olmak üzere 7.372'dir. 1877-78 Savaşı yıllarında da, Kafkasların iç bölgelerinden gelen göçmenlerin, yığılmasıyla bölgenin nüfusu tekrar 10.000' i aşmıştır.(2014 yılı sayımına göre Kobuleti’de nüfus 16.546 kişidir.)
Denilebilir ki, Çürüksu’da göç olgusuna bağlı gelişmeler, sosyal psikoloji ve kimlik değişimi açılarından son derece önemlidir. Prof. Dr. Bayram Kodaman ve Prof. Dr. Nedim İpek tarafından 1992 yılında yapılan çalışmada derinliğine incelenmiştir.[2]
Kolbuteliler, antropolojik, sosyolojik ve inanç bazında farklılıklar göstermektedir.
Zira, Çürüksu, son iki yüz yıldır jeopolitik konumu sebebiyle savaşlara-göçlere ve iskânlara uğramıştır. Bu süreçte oluşan genetik karışmalar, Çürüksulular’da, Kıpçaklar’dan farklı bir fizyonomik görünüme sebep olmuştur.
David Marshal’ın bu konudaki tespitlerini, “Türk topluluklarının içerisinde beyaz tenli, sarışın, mavi gözlü ve çengel burunlu olduğu pek çok kaynak tarafından teyit edilen Kıpçaklar, bu antropolojik özellikleriyle genelde esmer, siyah saçlı, ela gözlü, düz ve ince burunlu Gürcülerden kolayca ayırt edilebilir.”[3] sözleriyle anlatmaktadır.
Bölge insanları, inançlar konusunda da bu dönemde değişkenlikler göstermiştir. O bölgede Osmanlı döneminde vergiden kurtulmak ve bürokraside ilerleyebilmek için Müslümanlığa yönelen bazı aileler; Ruslar hâkim olduklarında eski dinlerine geri dönmüşlerdir. (Hâlen Gürcistan’da aynı stratejiye devam edilmektedir.)
On dokuzuncu yüzyılda; Çürüksu nüfusu, yaşanan savaşlar ve sonuçlarındaki göçlerle ciddi anlamda azalmıştır. 1877-1878 Savaşı’ndan önce Çürüksu’ya göçmen gelenler, ikinci bir kez daha göç mecburiyetinde kalmışlar ve bunlar Osmanlı kayıtlarına –ilk geldikleri yer yazılmaksızın- “Çürüksu göçmeni” olarak geçmişlerdir.
Devam edeceğiz….
[1] https://www.korkusuz.com.tr/bulent-arincin-gercek-yuzu-wp-148671
[2] Bayram Kodaman, Nedim İpek, “Çürüksu Kazası”, OMÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, 1992, Cilt:7 Sayı:1, s: 103-124.
[3] Prof. Dr: İbrahim Tellioğlu, “Tarih Boyunca Karadeniz”, Serander Yayınları, Trabzon, 2015, s 354