Yanlışın Her Türlüsü Yanlıştır

Tarihin sayfaları, birçok acının ve haksızlığın izlerini taşır. Geçmişte yaşanmış zulümlerin, isimleri farklı olsa da benzer yöntemlerle aklanmaya çalışılması, vicdanlarımız için yük olmaya devam ediyor. "Müslüman kasabı"ndan tutun da, Türk ve Kürt halklarına acı çektiren figürlere kadar, bu isimlerin mecliste ya da başka bir kamu platformunda konuşturulmaları, zulmün meşrulaştırılması anlamına gelir ki, bu kabul edilemez bir durumdur.

Her türden kasabın sesine mikrofon uzatmak, acıların yeniden yaşanmasına, yaraların kanatılmasına sebebiyet verir. Zulmün dini, dili, ırkı yoktur; zulüm, yalnızca zulümdür. Binlerce ailenin yüreğini kanatan, toplumda derin yaralar açan bu isimlere tanınan her türlü imkan, adaletin terazisini yerle yeksan eder.

Problemin özünde, geçmişte işlenen suçları bugünün siyasi hesaplarına kurban etmemek yatar. İsimler değişebilir ama işlenen suçlar aynı kalır. Bu yüzden, hangi ideolojiye veya amaca hizmet ederse etsin, geçmişin kasaplarını bugünün barış elçisi gibi toplumsal uzlaşının kahramanı gibi sunmak, toplumsal hafızayı sarsabilecek bir tehdittir..

Zulüm karşısında sessiz kalmak, adaleti susturmak ve zulme ortak olmakla aynı eş değerdedir.. Bizler, toplum olarak, hangi inanç veya etnik kökeni temsil ederse etsin, bu tür terörize olmuş figürlerin sesini yükseltmesine karşı durmalıyız. Sessizlik, burada bir seçenek değil, aksine adalet adına çok büyük utançtır...