Teo-stratejiler ve Türkiye: XIII (SON)
Teo-stratejiler ve Türkiye: XIII (SON)
Türkiye’deki kökten dinci İslâmî hareketlerin tamamı yurt dışı bağlantılara sahiptir. Daha doğrusu. İslâm bir takım İslâmî yönetim iddiasında olan devletlerin uluslararası -ihraç malı- strateji haline gelmiştir.
Türkiye’deki kökten dinci İslâmî hareketlerin tamamı yurt dışı bağlantılara sahiptir. Daha doğrusu. İslâm bir takım İslâmî yönetim iddiasında olan devletlerin uluslararası -ihraç malı- strateji haline gelmiştir.
Türkiye üzerinde emelleri olan ülkeler, Türkiye’ye dinsizlik suçlaması yaparak kendi ideolojilerini ülkemize-devletimize ihraç etmek arzusundadırlar. Bu amaçla, kandırılmış samimi inanan kişilere din-tarikat maskesi takarak devlette söz sahibi olmak, bilahare tümüyle ele geçirmek gayreti içerisindedirler.
İki yüz yıldan fazla zamandır İslâm Âlemi, mezhep kavgaları-tarikat mücadeleleri içinde birliğini kaybetmiştir. Bu kavgalardan hiç bir fayda görmedikleri gibi; Musevî-İsevîlerin oyununa gelmektedirler. Türk-İslâm Dünyası da bu kavgaların dışında kalamamıştır.
Şüphesiz, Allah dostları -gerçek sufîler- ve samimi inançları yüzünden kandırılan insanlarımız bu değerlendirmelerin dışındadırlar.
Son 50 yıldır ABD ve NATO’nun uygulamaya soktuğu “YEŞLİL KUŞAK” projesi kapsamında İslâm ülkelerinde Batı yanlısı yönetimlerin iktidara gelmeleri sağlanmıştır. Daha önce de belirttiğimiz üzere ilk adımı Batı kültürüne hayran ve Batı’nın değer yargılarını benimsemiş insanların iktidara gelmeleri sağlanmış; ardından iktidarda olmanın nimetleri ile Batı destekli dinî gruplara serbestlik ve rahat çalışma ortamı verilerek güç haline gelmelerinin yolu açılmıştır.
Siyasi-ekonomik ve sosyal bir güç olarak kuvvetlenen dinî gruplar, devlet yapısına sızarak paralel devlet haline gelmişler ve en son devleti ele geçirmeye kalkışmışlardır.
Yakın tarihten iki örnek olay, teo-stratejik uygulamaların etkilerini açıkça ortya koymaktadır.
Irak’ta Keşnizanî Harekatı:
Kesnizaniler, Irak'lı Kürt aşiretlerindendir. Köken olarak Kadirî’dirler.
“Yeşil Kuşak” projesinin uygulanmaya başladığı 1980’li yıllardan itibaren devletin tüm kademelerinde de yapılanmaya başlamışlardır. O kadar ki, Saddam Hüseyin'in eşi Sacide Hayrullah, oğlu Uday, yardımcısı İzzet el-Duri ve Genelkurmay başkanı Mareşal Ayat Fetih El-Ravi, Hava kuvvetleri komutanı Mareşal Hamid Şaban, umumi askeri istihbarat başkanı Mareşal Vefik El-Samarayi de bu tarikata girmişlerdir. Saddam tarikat şeyhine İç İşleri Bakanlığı’nı teklif etmişti.
Devlete yerleştirdikleri bu yapı sayesinde, Saddam Hüseyin’in aldığı her karardan tarikat lideri ve dolayısıyla ABD istihbaratı, haberdar olmuştur.
2003 yılında ABD, uyduruk gerekçelerle Irak’a saldırdı.
Irak’ın Sovyet kaynaklı hava gücü hiçbir şey yapmadı. Hiçbir hava savaşı olmadı. Dönemin en gelişmiş MIG savaş uçaklarını ABD ordusuna karşı kullanılacağına, çölün engin kumlarının altına gömülmesinin emrini veren de Kesnizani üyeleri Generallerdi. ABD tankları tek kurşun atmadan Bağdat’a girdi ve Saddam’ı esir aldı.
Hiç kimse böyle rahat bir sonucu beklemiyordu.
Kısa süre sonra anlaşıldı. Kesnizanî müridi generallere, diğer askerlere “SAVAŞMAMA” emri verilmişti.
Saddam asıldı. Kesnizanîler, Irak’taki siyasî varlıklarını sürdürüyorlar
Ya FETÖ:
1960’lı yıllardan itibaren başlayan CIA kontrollü hayatı, 1971 askeri harekatında, 1980 Darbe’sinde ve 2000’li yıllarda değişen Türk siyâsetinde hep korunan-kollanan kişi oldu.
2000’li yıllara gelindiğinde “MUHTEREM HOCA EFENDİ” hitabına mazhar oluyordu. Siyâsîler, bürokratlar, askerler Pensilvanya’ya ayağına kadar gidiyorlar; elinin değdiği her şeyi kutsal kabul ediyorlardı.
Sosyal demokrasinin kahramanı-efsane simi Ecevit bile kendisinden “MUHTEREM HOCA EFENDİ” diye bahsediyordu. R.T. Erdoğan bile “Ne istediler de vermedik?” diyordu.
Öte yandan, “Hoca Efendi”yi eleştirenler anında sosyal linçe maruz kalıyorlardı. Kendilerinden olmayan genç askerleri ölüme kadar yolluyorlardı. Cumhurbaşkanının yaverleri bile FETÖ’cü idi.
Bu yapı, Türkiye’nin güvenlik mücadelesinde karşı taraflar lehine bilgi sızdırıyorlardı.
7 Şubat 2012’de FETÖ’cü Savcılar MİT Müsteşarı hakkında soruşturma başlatarak; ifadeye çağırdılar. Başbakan izin vermedi ve İPLER KOPTU.
Bugün dahi bu hareketin perde arkası yeterince tartışılmıyor; açıklanmıyor.
ABD, kendisinden izin alarak parti kuran ve iktidara gelen AKP’den niye vazgeçmiş ve böyle bir mücadeleyi başlatmıştı? Kanaatim: iki aşamalı sömürgeciliğin ikinci ayağı olduğudur.
Tüm dünya’da sayısız kereler görüldüğü üzere; önce devletlerin kendi sistemlerine soğuk ve fakat ABD lehine sıcak bakan yöneticileri iktidara getirmek, bilahare her şeyiyle ABD emrinde olan yöneticiler devrettirmek.
2012’de ipler kopmuştu. 15 Temmuz 2016’da kurşunlar sıkıldı. Bilahare, FETÖ’ye karşı temizlik hareketi başladı.
Milletin basireti ile darbe girişimi önlendi. Aradan dokuz yıl geçmesine rağmen hâlâ açıklanmayan hususlar bulunduğu bir gerçektir.
Olayları teo-stratejiler açısından değerlendirirken şu soruları sormamız mutlak gereklidir.
- FETÖ mensupları bürokrasi ve siyasetten tamamen temizlenmiş midir?
- FETÖ sadece askeriye, polis, adliye ve eğitim kurumlarında mıdır?
- Yoksa FETÖ’nün siyâsî ayağı, siyâsî pazarlıklar sonucu kapsam dışı mı tutulmuştur?
- FETÖ’den boşalan yeri diğer dinî grupların doldurması önlenmiş midir?
- Diğer dinî grupların; ABD’nin B,C,D,E planlarında yerleri olmadığına nasıl emin olabilirsiniz?
- Sufî ekolden geldiklerini iddia eden tarikatlarda şeyhliğin babadan oğula geçmesini; oğullar arasında MİRAS KAVGASI ürütülmesini nasıl buluyorsunuz?
- Tarikatların siyasi kulüp ve holdingler haline gelmesine ne diyorsunuz?
- Bu kadar büyük siyâsi ve ekonomik güce sahip, DIŞ DESTEKLİ (?) tarikatların yeni bir FETÖ olmayacağına emin misiniz?
….
Uzun lafın kısası: Türkiye’de siyaset ve ekonomi ile ilgilenen tüm dinî grupların dış bağlantıları vardır. İran Şia’sı ile ilgili olanlar dışında tümü BATI ile bağlantılıdır. Dikkat edilmediği takdirde her an yeni bir FETÖ ile karşılaşma ihtimalimiz bulunmaktadır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.