Vizyon Kuyumcu

Türk Devleti ve Etnik Gruplar: V

Gündem 07.03.2025 - 09:30, Güncelleme: 07.03.2025 - 09:30
 

Türk Devleti ve Etnik Gruplar: V

En az beş bin yıldır Türk’ün kan ve can vergisi vererek, damga vurup devlet kurduğu bu topraklarda milliyet şuuruna ve devlet geleneğine sahip tek toplum olarak, millî birliğimiz ve devletimizin geleceği açısından risk altındayız.

Tamamı dış kaynaklar tarafından yönlendirilen ve desteklenen, Milliyet duygusundan ve millî şuurdan yoksun etnik (?) gruplar, yeterince bilgilendirilmemiş insanlarımızı kandırarak millî devlet anlayışından uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Maalesef bu gruplardan biri de çok farklı etnik grupları bir araya getirmeye çalışan Gürcistan lobisidir. Türkiye-Gürcistan ilişkileri eskiden beri dostane sürmüştür. Kalıcı etki yaratan ilk gerginlik Bir Gürcü Yahudisi ve tarihin gördüğü en gaddar katil olan Stalin’in Boğazlar ve Doğu vilayetlerimiz üzerinde hak iddia etmesiyle başlamıştır. Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği bu iddiasından vazgeçmiştir. Stalin’den sonra Sovyet sistemi içinde en çok yükselen ikinci Gürcü olan Eduard Şevardnadze’nin Gorbaçov döneminde SSCB’nin dış işleri bakanı olması ile ilişkiler nispeten yumuşamıştır. 1990 sonbaharında yapılan genel seçimde Gürcistan Komunist Partisi’nden, eski Sovyet muhalifi, Megrel asıllı, ateşli Gürcü milliyetçisi ve bağımsızlık taraftarı Zviad Gamsakhurdia başa geldi. 1991’de Gürcistan, SSCB’den ayrıldı. Gamsakhurdia’nın Ocak 1992’de Tiflis’ten kaçmak zorunda kaldı. Yerine, 1972-1985 yıllarında, Komünist Parti Birinci Sekreterliğini yürüten Eduard Şevardnadze geçti. 2004’te yapılan seçimde, Batı’nın desteklediği Saakaşvili devlet başkanı seçildi. O yıllardan beri, Gürcistan Türkiye ilişkileri jeopolitik zemindeki gerekçelere bağlı olarak, “kazan-kazan” ilkesine uygun olarak yürümektedir. Zira, Türkiye’nin Gürcistan’a; Gürcistan’ın Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Buna rağmen, Gürcistan’ın kendi iç politikalarındaki bazı tutumları, dostluğa zarar vermektedir. Ancak…. Gürcistan, yaklaşık üç milyon yedi yüz bin nüfusunun en az yüzde yirmi beşinin Türk ve Müslüman olmasına karşılık; kendi vatandaşı olan bu kişilere karşı ikinci sınıf yurttaş politikası izlemektedir. Müslüman olan kişilerin, bürokraside temsil ve yükselmelerinin önlenmesi, Müslümanların çoğunlukta oldukları her bölgede neredeyse her boş arsaya kilise inşası, Misyoner faaliyetlerin teşviki, “Atalarının Hıristiyan olmasına rağmen zorla Müslüman yapıldıkları” ve “Müslümanların, iki yüz elli bin Gürcü askerini (daracık) bir köprü başında kestikleri” gibi akıl ve mantık dışı propaganda faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bu faaliyetlerin sonucunda, Türk Ermenileri tarafından çıkarılan AGOS isimli gazetede çıkan bir yazıya göre, 1990’larda % 75’i Müslüman olan Batum’un, günümüzde % 65’i Ortodoks Hıristiyan olmuştur. [1] Bu çalışmaların amacı, GÜRCİSTAN’I FARKLI BİR “DİNİ KİMLİK” (HIRİSTİYANLIK) PAYDASINDA BİRLEŞTİRMEK VE BÜYÜK BİR NÜFUSA VE DEVLET GELENEĞİNE SAHİP OLAN TÜRKİYE’ye olan gönül bağlarını KOPARMAKTIR. Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları “namaz hocası (kitap”) ve “birkaç imamı” gönderip  fazla maaş almalarını sağlamaktan ibarettir. Öte yandan, Gürcistan nüfusunun tamamı Hıristiyan olsa bile güçlü bir devlet haline gelmesi mümkün değildir. Tüm çabalarına rağmen Gürcistan Türklük açısından yeni bir Ermenistan olamaz. İsrail’inkine benze bir statüye kavuşması da asla mümkün değildir. İşte bu sebeplerle Gürcistan, Tao-Klarceti bölgesinin Güneyindeki (Kars, Ardahan, Artvin) Kıpçak kökenli kardeşlerimizle; uzun yıllar önce Türkiye’ye göç etmiş, Acareli, Çürüksu, Macaheli kökenlilere kanca atmaya çalışmaktadırlar. Türkiye’deki Gürcü (?) göçmenlerini başlıca 2 gruba ayırmak mümkündür: Öncelikle kuzey Macaheli’den gelenler 1000 yıl önce Kral IV. David’e yardıma gelen Kıpçakların (Atrak Han’ın) torunlarıdır.  Acaralara gelince: Rıza Nur’un tabiriyle,“Burada bunlara (Acaralara) Gürcü derseniz size kurşun atarlar”.[2] Keza, Gürcü bir yazara, yaşlı bir Acara’nın verdiği, “Uy Allah etmesin. Biz Müslüman’ız.” ifadesi, Türk ve Müslüman kimliğinin ne kadar dikkatle korunduğunun göstergesidir. Bütün kayıtlarda  ayrı olarak belirtilen Çürüksu göçmenlerine gelince…. Günümüzde Kobuleti olarak bilinmekte olup Batum’a yaklaşık 25 km kuzeyde küçük bir sahil şehridir. On dokuzuncu yüzyılın başından itibaren savaşlardan ve göçlerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Denilebilir ki, Çürüksu’da göç olgusu uluslararası stratejiler ve sosyal psikoloji açılarından son derece önemlidir ve başlı başına bir araştırma/tez konusudur.. Prof. Dr. Bayram Kodaman ve Prof. Dr. Nedim İpek tarafından 1992 yılında yapılan çalışmada derinliğine incelenmiştir.[3] Çürüksu (Kobuleti), XVIII. yüz yılın ikinci yarısında 80-100 hanelik ufak bir kazadır. Acara bölgesinde en geç Müslümanlaşan şehir-bölge Kobleti’dir. Bölge zamanın şartlarına göre cazip bir yer değildir. 1750-1800 yılları arasında Müslümanlığı benimseyen Gürcülerin Çürüksu’ya göç etmeleriyle nüfusu 1828-1829 savaşı öncesi 12.000' e çıkmıştır.  Savaşlar sırasında nüfus tekrar azalmıştır. Nitekim, 1874 yılına kadar sabit kalan nüfus, 1292 (miladi 1875) tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi' ne göre tamamı Müslüman olmak üzere 7.372'dir. 1877-78 Savaşı yıllarında da, Kafkasların iç bölgelerinden gelen göçmenlerin, yığılmasıyla bölgenin nüfusu tekrar 10.000' i aşmıştır. Bölge insanları inançlar konusunda da değişkenlik göstermektedir. O bölgede Müslümanlığı kabul edenlerden bazıları daha sonra eski dinlerine dönmüşlerdir. Bu noktada, bölge insanlarının Osmanlı döneminde vergiden kurtulmak ve bürokraside ilerleyebilmek için Müslümanlığa yöneldiği; Ruslar hâkim olduklarında ise Hıristiyanlığı kabul etmeleri yaygın bir davranıştır. (Hâlen Gürcistan’daki Hıristiyanlaştırma işleminin temel dayanağı da aynıdır.) İzleyen yıllarda yaşanan savaşlar ve sonuçlarındaki göçlerle nüfus ciddi anlamda azalmıştır. 1877-1878 Savaşı’ndan sonra, Çürüksu’ya göçmen gelenler ikinci bir kez daha göç mecburiyetinde kalmışlar ve bunlar Osmanlı kayıtlarına “Çürüksu göçmeni” olarak geçmişlerdir. Çürüksu’ya/dan olan göçleri iki bölüm halinde incelemek gerekir. Birincisi Kafkasya’daki savaşlar sırasında Çürüksu’ya doğru olan göçler ki burada her türlü inançtan (ama bilhassa Müslümanlar) ve etnik gruplardan insanlar bulunmaktadır. İkincisi ise Çürüksu ve Acara’dan Ruslarla savaş sırasında Güney’e, Osmanlı topraklarına doğru olan göçlerdir. Devam edeceğiz…   [1] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/6288/gurcistanda-islamdan-hiristiyanliga-donus [2] Dr. Rıza NUR, Moskova Sakarya Hatıraları, İstanbul, !991, s 129. [3] Bayram Kodaman, Nedim İpek, “Çürüksu Kazası”, OMÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, 1992, Cilt:7 Sayı:1, s: 103-124.  
En az beş bin yıldır Türk’ün kan ve can vergisi vererek, damga vurup devlet kurduğu bu topraklarda milliyet şuuruna ve devlet geleneğine sahip tek toplum olarak, millî birliğimiz ve devletimizin geleceği açısından risk altındayız.

Tamamı dış kaynaklar tarafından yönlendirilen ve desteklenen, Milliyet duygusundan ve millî şuurdan yoksun etnik (?) gruplar, yeterince bilgilendirilmemiş insanlarımızı kandırarak millî devlet anlayışından uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Maalesef bu gruplardan biri de çok farklı etnik grupları bir araya getirmeye çalışan Gürcistan lobisidir.

Türkiye-Gürcistan ilişkileri eskiden beri dostane sürmüştür. Kalıcı etki yaratan ilk gerginlik Bir Gürcü Yahudisi ve tarihin gördüğü en gaddar katil olan Stalin’in Boğazlar ve Doğu vilayetlerimiz üzerinde hak iddia etmesiyle başlamıştır. Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği bu iddiasından vazgeçmiştir.

Stalin’den sonra Sovyet sistemi içinde en çok yükselen ikinci Gürcü olan Eduard Şevardnadze’nin Gorbaçov döneminde SSCB’nin dış işleri bakanı olması ile ilişkiler nispeten yumuşamıştır.

1990 sonbaharında yapılan genel seçimde Gürcistan Komunist Partisi’nden, eski Sovyet muhalifi, Megrel asıllı, ateşli Gürcü milliyetçisi ve bağımsızlık taraftarı Zviad Gamsakhurdia başa geldi. 1991’de Gürcistan, SSCB’den ayrıldı.

Gamsakhurdia’nın Ocak 1992’de Tiflis’ten kaçmak zorunda kaldı. Yerine, 1972-1985 yıllarında, Komünist Parti Birinci Sekreterliğini yürüten Eduard Şevardnadze geçti.

2004’te yapılan seçimde, Batı’nın desteklediği Saakaşvili devlet başkanı seçildi. O yıllardan beri, Gürcistan Türkiye ilişkileri jeopolitik zemindeki gerekçelere bağlı olarak, “kazan-kazan” ilkesine uygun olarak yürümektedir. Zira, Türkiye’nin Gürcistan’a; Gürcistan’ın Türkiye’ye ihtiyacı vardır.

Buna rağmen, Gürcistan’ın kendi iç politikalarındaki bazı tutumları, dostluğa zarar vermektedir.

Ancak….

Gürcistan, yaklaşık üç milyon yedi yüz bin nüfusunun en az yüzde yirmi beşinin Türk ve Müslüman olmasına karşılık; kendi vatandaşı olan bu kişilere karşı ikinci sınıf yurttaş politikası izlemektedir. Müslüman olan kişilerin, bürokraside temsil ve yükselmelerinin önlenmesi, Müslümanların çoğunlukta oldukları her bölgede neredeyse her boş arsaya kilise inşası, Misyoner faaliyetlerin teşviki, “Atalarının Hıristiyan olmasına rağmen zorla Müslüman yapıldıkları” ve “Müslümanların, iki yüz elli bin Gürcü askerini (daracık) bir köprü başında kestikleri” gibi akıl ve mantık dışı propaganda faaliyetlerinde bulunmaktadır.

Bu faaliyetlerin sonucunda, Türk Ermenileri tarafından çıkarılan AGOS isimli gazetede çıkan bir yazıya göre, 1990’larda % 75’i Müslüman olan Batum’un, günümüzde % 65’i Ortodoks Hıristiyan olmuştur. [1]

Bu çalışmaların amacı, GÜRCİSTAN’I FARKLI BİR “DİNİ KİMLİK” (HIRİSTİYANLIK) PAYDASINDA BİRLEŞTİRMEK VE BÜYÜK BİR NÜFUSA VE DEVLET GELENEĞİNE SAHİP OLAN TÜRKİYE’ye olan gönül bağlarını KOPARMAKTIR. Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları “namaz hocası (kitap”) ve “birkaç imamı” gönderip  fazla maaş almalarını sağlamaktan ibarettir.

Öte yandan, Gürcistan nüfusunun tamamı Hıristiyan olsa bile güçlü bir devlet haline gelmesi mümkün değildir. Tüm çabalarına rağmen Gürcistan Türklük açısından yeni bir Ermenistan olamaz. İsrail’inkine benze bir statüye kavuşması da asla mümkün değildir.

İşte bu sebeplerle Gürcistan, Tao-Klarceti bölgesinin Güneyindeki (Kars, Ardahan, Artvin) Kıpçak kökenli kardeşlerimizle; uzun yıllar önce Türkiye’ye göç etmiş, Acareli, Çürüksu, Macaheli kökenlilere kanca atmaya çalışmaktadırlar.

Türkiye’deki Gürcü (?) göçmenlerini başlıca 2 gruba ayırmak mümkündür: Öncelikle kuzey Macaheli’den gelenler 1000 yıl önce Kral IV. David’e yardıma gelen Kıpçakların (Atrak Han’ın) torunlarıdır. 

Acaralara gelince:

Rıza Nur’un tabiriyle,“Burada bunlara (Acaralara) Gürcü derseniz size kurşun atarlar”.[2] Keza, Gürcü bir yazara, yaşlı bir Acara’nın verdiği, “Uy Allah etmesin. Biz Müslüman’ız.” ifadesi, Türk ve Müslüman kimliğinin ne kadar dikkatle korunduğunun göstergesidir.

Bütün kayıtlarda  ayrı olarak belirtilen Çürüksu göçmenlerine gelince….

Günümüzde Kobuleti olarak bilinmekte olup Batum’a yaklaşık 25 km kuzeyde küçük bir sahil şehridir. On dokuzuncu yüzyılın başından itibaren savaşlardan ve göçlerden büyük ölçüde etkilenmiştir. Denilebilir ki, Çürüksu’da göç olgusu uluslararası stratejiler ve sosyal psikoloji açılarından son derece önemlidir ve başlı başına bir araştırma/tez konusudur.. Prof. Dr. Bayram Kodaman ve Prof. Dr. Nedim İpek tarafından 1992 yılında yapılan çalışmada derinliğine incelenmiştir.[3]

Çürüksu (Kobuleti), XVIII. yüz yılın ikinci yarısında 80-100 hanelik ufak bir kazadır. Acara bölgesinde en geç Müslümanlaşan şehir-bölge Kobleti’dir. Bölge zamanın şartlarına göre cazip bir yer değildir. 1750-1800 yılları arasında Müslümanlığı benimseyen Gürcülerin Çürüksu’ya göç etmeleriyle nüfusu 1828-1829 savaşı öncesi 12.000' e çıkmıştır.  Savaşlar sırasında nüfus tekrar azalmıştır. Nitekim, 1874 yılına kadar sabit kalan nüfus, 1292 (miladi 1875) tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi' ne göre tamamı Müslüman olmak üzere 7.372'dir. 1877-78 Savaşı yıllarında da, Kafkasların iç bölgelerinden gelen göçmenlerin, yığılmasıyla bölgenin nüfusu tekrar 10.000' i aşmıştır.

Bölge insanları inançlar konusunda da değişkenlik göstermektedir. O bölgede Müslümanlığı kabul edenlerden bazıları daha sonra eski dinlerine dönmüşlerdir. Bu noktada, bölge insanlarının Osmanlı döneminde vergiden kurtulmak ve bürokraside ilerleyebilmek için Müslümanlığa yöneldiği; Ruslar hâkim olduklarında ise Hıristiyanlığı kabul etmeleri yaygın bir davranıştır. (Hâlen Gürcistan’daki Hıristiyanlaştırma işleminin temel dayanağı da aynıdır.)

İzleyen yıllarda yaşanan savaşlar ve sonuçlarındaki göçlerle nüfus ciddi anlamda azalmıştır. 1877-1878 Savaşı’ndan sonra, Çürüksu’ya göçmen gelenler ikinci bir kez daha göç mecburiyetinde kalmışlar ve bunlar Osmanlı kayıtlarına “Çürüksu göçmeni” olarak geçmişlerdir.

Çürüksu’ya/dan olan göçleri iki bölüm halinde incelemek gerekir. Birincisi Kafkasya’daki savaşlar sırasında Çürüksu’ya doğru olan göçler ki burada her türlü inançtan (ama bilhassa Müslümanlar) ve etnik gruplardan insanlar bulunmaktadır. İkincisi ise Çürüksu ve Acara’dan Ruslarla savaş sırasında Güney’e, Osmanlı topraklarına doğru olan göçlerdir.

Devam edeceğiz…

 

[1] https://www.agos.com.tr/tr/yazi/6288/gurcistanda-islamdan-hiristiyanliga-donus

[2] Dr. Rıza NUR, Moskova Sakarya Hatıraları, İstanbul, !991, s 129.

[3] Bayram Kodaman, Nedim İpek, “Çürüksu Kazası”, OMÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, 1992, Cilt:7 Sayı:1, s: 103-124.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (1 )

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
asım kurumahmut
(07.03.2025 10:41 - #594)
Çok değerli bilgiler bunlar.Kaleminize sağlık değerli Türk büyüğüm.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.