Başarının Ardındaki Gerçek
Başarının Ardındaki Gerçek
Oda arkadaşım Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesinde okuyan bir insandı.
Oda arkadaşım Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesinde okuyan bir insandı.
Arkadaşım üniversitede okuduğu yıllar boyunca hiç C (50-60) notunu dahi almamış bir insandı. Notları A-B (70-100) arasında değişiyordu. Çevresinde olan arkadaşları ve öğretmenleri onu süper zekalı bir öğrenci olarak nitelerdi. Gerçekten çok başarılı bir insandı. Ama ben onun oda arkadaşı olduğum için onun başarı iksirini tek ben bilirdim.
Arkadaşım eve geldiğinde, üstünü değiştirir hemen derslerinin başına otururdu. Hiçbir sosyal faaliyeti olmayan bir insandı. Gece yarılarına kadar hep ders çalışırdı. Cumartesi ve Pazar hiç evden dışarı çıkmaz hep ders çalışırdı. Öğle ve akşam yemeğini yer gene çalışırdı. Ne televizyon seyreder nede sinemaya giderdi. Bütün bunları yaptıktan sonra okula gider arkadaşlarına evde fazla çalışmıyorum havası yaratırdı. Öğretmenleri ve arkadaşları süper zekalı biri olduğunu düşünürlerdi.
Aslında arkadaşımın IQ’su yüksek bir insan da değildi. Zekâsı normal bir insandı. Tek farkı diğer arkadaşlarından daha fazla çalışmasıydı. Onun çok akıllı görünmesinin sebebi diğer arkadaşlarından daha fazla çalışmasından kaynaklanmaktaydı.
Gösterdiği çabayı da sürekli olarak arkadaşlarından gizlerdi. Onun iradesi, çalışma azmi, sebatkar olması en büyük yetisiydi. Bu yetisini de sürekli gizlerdi.
Hiçbir kişiye özel yetiler doğuştan verilmez. Kişiden kişi ye az bir nüans farkı olabilir ama bu farklar çok çalışma ile kapatılabilecek durumlardan öte değildir.
Çok başarılı insanlar sihirbaz gibidir. Başarının ardındaki sırrı kimse ile paylaşmak istemez. O sır tektir. Azim ve Çalışma.
Okul da yurtta kalan bir başka arkadaşım vardı. Gece gündüz durmadan çalışırdı. Dersleri de fena değildi. Derslerini geçerdi. Yurtta diğer arkadaşlarının gözü önünde olan bir öğrenciydi. Arkadaşları kütüphanede sürekli çalıştığını gördükleri için sınavda geçer not alması arkadaşlarına pek cazip gelmiyordu. Bu yüzden çalışkanlığı göze batmazdı. Arkadaşları genelde onun hakkında şöyle düşünürdü. “Bende onun kadar çalışsam ondan daha başarılı olurum.” Diye aklından geçirirdi.
Bir sihirbaz düşünün; yaptığı şeyler yoktan var edilen şeyler değildir. Ama el çabukluğu ve göz yanılsaması ile yaptıklarını seyredenlere hayran bırakır. Aynı mantık çalışkan insanlar içinde geçerlidir. Bazı insanlar başarılarının ardındaki emeği saklar, elde ettiği başarıya ulaşamayacakmışız gibi gelir bizlere. Bu tür insanları gözümüzde fazla büyüttüğümüz için onlara farklı bakarız. Aslında onlara farklı bakmamıza gerek yok gerçekte onlarda bizim gibi normal insanlardır. Sadece başarılarının ardındaki emeği gizlemeye çalışırlar. Tıpkı sihirbazlar gibi.
Bu tür insanların diğer insanlardan farkı başarılarının asıl kaynağını diğer arkadaşlarından saklamaları ve gizemli hale gelmek istemeleri. Sanki bir sihirbaz gibi başarının bir hokkabazlık sonucu oluştuğunu etrafa inandırmaya çalışırlar. Çevresindeki insanlara özel yetenekleri olduğunu inandırmaya çalışırlar.
Ben çocukluk yıllarımda maraton yarışı sonucunu görmek için stadyumdan sahaya girmiştim görevli benim çocuk olduğumu ve çevreye zarar vermeyeceğimi düşünmüş olacak ki sahaya girmeyi kabul etmişti. Koşu parkurunun finish çizgisinde birkaç dakika bekledikten sonra maraton yarışına birinci sıradan giren atleti gördüm. O zamanlar Türkiye’nin tanınmış bir maratoncusuydu. 42 kilometre koştuktan sonra statta bir tur attı yanımdan geçti. Oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu. Daha sonra finish çizgisine geldi. 42 kilometrelik yarışı birinci bitirmişti. Ama onu görünce çok tedirgin oldum. Ondan korkmuştum. Yarışı birinci sırada bitirmişti ama boynuna baktım boynundaki damarlar boyun dersinin altında şişmiş, patladı patlayacak. Atleti terden sırılsıklam olmuştu, gözleri çökmüş, derin nefes alıyordu. Solukları acı acı alıyordu. Göğüs kafesi patlayacakmış gibi şişiyor ve iniyordu. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Çok zor yürüyordu. Bir tv spikeri yanına yaklaştı bir soru sordu. Nefes nefese olduğu için sorduğu soruya cevap dahi veremedi. Nefes almaya devam etti. Maratoncunun o hali beni çok korkutmuştu. Aşırı yorgunluktan ölecek sanmıştım. Yorgunluk ve bitkinlikten dolayı statta onca seyircinin alkışını bile duymuyordu. Bir an maratoncu ile göz göze geldik. Yorgunluktan bana baktı ama beni görmedi. O an ben gördüm onun gözlerindeki ateşi. Yarışı kazanmanın ardında çok yoğun bir emek olduğunu gözleri bana hissettirdi.
Akşam oldu, televizyonda aynı maratonu seyrettim. Aynı maratoncunun finish’i geçtiğini gördüm. Bu arada televizyonda kendimi de gördüm. Ama televizyonda ve tiribünlerde maratoncuyu seyreden binlerce insan yarışmacıyı uzaktan gördüğü için ne boynundaki şişen damarları görüyordu, neden maratoncunun yorgunluktan hırıltılı çıkan nefesinin sesini duyuyorlardı. Maraton koşucusunun gergin halini kimse hissetmiyordu. Televizyondan veya tribünden kısacası uzaktan maratoncuyu görenler maratoncunun sanki bir 42 kilometre daha koşacakmış gibi görüyorlardı.
Oda arkadaşım tıpkı bu maratoncunun yaptığını yapıyordu. Okul arkadaşları ve öğretmenleri evde ki canla başla çalışmasını görmüyorlar ve onu uzaktan görüyorlardı. Böylece onun akıllı ve zeki olduğunu düşünüyorlardı. Aslında onun okuldaki arkadaşlarından terk farkı çok çalışması ve azmiydi. Bunu bir tek ben biliyordum.
Unutmayın: Çevremizde gördüğümüz akıllı ve yetenekli insanların içine girdiğinizde bu kişilerin bizden çok da farklı olmadıklarını göreceksiniz.
Albert Einstein’nin dediği sözü asla unutmayın:
Dehanın %10’nu yetenek %90’ nı emektir.
Bu insanlar çalışmayan insanlardan daha çok emek verdikleri için kazanıyorlar. Onlar gibi çalışırsanız inanın onlar gibi olursunuz.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.