Vizyon Kuyumcu
Hakan DİNÇAY
Köşe Yazarı
Hakan DİNÇAY
 

Çok Okuyan Mı Bilir Çok Gezen Mi?

Ben Ispartalıyım. Ankara'da okudum. Rahmetli babam beni yaz tatillerinde, Isparta'nın kazası olan Uluborlu'ya götürürdü. Bağımız bahçemiz vardı. Yaz tatilini Uluborlu'da geçirirdim. Kiraz bahçelerimiz vardı. Tarlalarımız vardı. Oralarda çalışırdım. Hiç unutmam birgün tarlada çalıştım. Eve geldim. Banyo yapmak için banyoya girdim. Atletimi çıkardım. Koltuğumun altında elime bir şey takıldı. Vücuduma ait olmayan nesnenin ne olduğuna baktım. Tarlada ve bahçede çok çalışmaktan yorulduğum için elime gelen nesneye şöyle bir baktım. Kene benim koltuk altıma yerleşmiş benim kanımı emerek hayatta kalmaya çalışıyordu. Kanım bana ait kanımı kimse ile paylaşmak istemediğimden elimle keneği derimden söktüm. Kafası sanırım içinde kaldı. Ne yapayım kalırsa kalsın dedim banyomu yaptım, yatağıma gittim. Bir güzel uyudum. Sabah uyandım. Rahmetli annem kahvaltı hazırladı. Kahvaltımı yaptım, tekrar tarlaya çalışmaya gitmek için dışarı çıktım. Bağ ayakkabısını giymek için ayağımı ayakkabının içine soktum. o da ne, ayakkabının içinde çırpınan bir şey var. O bir şey ayağımı rahatsız ediyordu. Ayakkabımı çıkardım; ayakkabımı elime aldım, ters çevirdim. Silkeledim içinden kocaman bir böcek çıktı ve yere düşer düşmez kaçmaya başladı. Ben onu yakalayamadan o tabanları yağladı ve otların arasında kayboldu. Böcek, kene, bağ ve bahçe işlerinde çalışanlar için hayatımızın bir parçasıydı. Babamla kiraz bahçelerine ve tarlaya çalışmaya giderdim. Ankara'da ilk okulda farklı bir hayatım vardı. Isparta Uluborlu'da tarlalarda ve bahçelerde çalışırken farklı bir hayatım vardı. İki hayatı sentezler kendime farklı bir hayat yaratırdım. Okulda okuyarak öğrenirdim ama memleketimde ise yaparak ve yaşararak öğrenirdim. Birgün bahçede çalışırken önüme yılan çıktı. Elime taş aldım ama taş elimde iken yılan çoktan kaçmıştı. Yan bahçede çalışan babamla yaşıt bir adam bana seslendi. "Elindeki taşla ne yapacaksın." dedi. Bende hemen cevabımı verdim. "Amca önüme yılan çıktı onu öldürecektim ama hayvanoğlu hayvan ben tam taşı kafasına vuracakken kaçtı". dedim. Adam yan bahçeden çıktı yanıma geldi. Elimdeki taşı aldı. Gözümün içine bakarak konuşmaya başladı. Gözleri ile beni süzdü. Sanki ben hata yapmışım beni uyaracak gibi bakıyordu. Konuşmaya başladığında yanılmamıştım. Bana nasihat eder gibi konuşmaya başladı. "Bak evladım. Sen bu taşı eline aldın ve yılanı öldürecektin. Yılan iyi ki senden kaçmış. Gördüğün soğuk hayvan aslında bizim düşmanımız değil o bizim dostumuz. Sen yılana dokunmazsan o sana zarar vermez ama sen onun üstüne basarsan o zaman seni sokar çünkü onunda yaşamaya hakkı var. Hayatta kalması için seni sokar. Ama şunu bil çocuğum. Unutma yılan tarlanın bekçisidir. Eğer o sürüngen olmasa tarla farelerden geçilmez. Yılan fareleri yiyerek yaşar. Eğer fareler çoğalırsa bizim buğdaylarımıza dadanır bize buğday bırakmaz. Bundan dolayı sakın bir daha yılan görürsen onu öldürmeye kalkma dedi." Ben o zaman babam yaşında olan adamın yüzüne baktığımda şunu anladım. Eğitimin sadece okulda olmadığını, eğitimin heryerde olduğunu anladım. "Çok okuyan mı daha iyi bilir, çok gezen mi daha iyi bilir." Sorusunun cevabının ne çok okuyan ne çok gezen olduğunu ikisinin de yetersiz olduğunu o gün anladım. Sorunun cevabının "Ne çok okuyan ne çok gezen, ikisinide yapıp neden sonuç ilişkisini  irdeleyerek öğrenildiğini ve irdeleyerek öğrenilen bilginin kalıcı olduğunu o gün öğrendim."
Ekleme Tarihi: 29 Ağustos 2024 - Perşembe
Hakan DİNÇAY

Çok Okuyan Mı Bilir Çok Gezen Mi?

Ben Ispartalıyım. Ankara'da okudum. Rahmetli babam beni yaz tatillerinde, Isparta'nın kazası olan Uluborlu'ya götürürdü. Bağımız bahçemiz vardı.

Yaz tatilini Uluborlu'da geçirirdim. Kiraz bahçelerimiz vardı. Tarlalarımız vardı. Oralarda çalışırdım. Hiç unutmam birgün tarlada çalıştım. Eve geldim. Banyo yapmak için banyoya girdim. Atletimi çıkardım. Koltuğumun altında elime bir şey takıldı. Vücuduma ait olmayan nesnenin ne olduğuna baktım. Tarlada ve bahçede çok çalışmaktan yorulduğum için elime gelen nesneye şöyle bir baktım. Kene benim koltuk altıma yerleşmiş benim kanımı emerek hayatta kalmaya çalışıyordu. Kanım bana ait kanımı kimse ile paylaşmak istemediğimden elimle keneği derimden söktüm. Kafası sanırım içinde kaldı. Ne yapayım kalırsa kalsın dedim banyomu yaptım, yatağıma gittim. Bir güzel uyudum.

Sabah uyandım. Rahmetli annem kahvaltı hazırladı. Kahvaltımı yaptım, tekrar tarlaya çalışmaya gitmek için dışarı çıktım. Bağ ayakkabısını giymek için ayağımı ayakkabının içine soktum. o da ne, ayakkabının içinde çırpınan bir şey var. O bir şey ayağımı rahatsız ediyordu. Ayakkabımı çıkardım; ayakkabımı elime aldım, ters çevirdim. Silkeledim içinden kocaman bir böcek çıktı ve yere düşer düşmez kaçmaya başladı. Ben onu yakalayamadan o tabanları yağladı ve otların arasında kayboldu.

Böcek, kene, bağ ve bahçe işlerinde çalışanlar için hayatımızın bir parçasıydı. Babamla kiraz bahçelerine ve tarlaya çalışmaya giderdim. Ankara'da ilk okulda farklı bir hayatım vardı. Isparta Uluborlu'da tarlalarda ve bahçelerde çalışırken farklı bir hayatım vardı. İki hayatı sentezler kendime farklı bir hayat yaratırdım. Okulda okuyarak öğrenirdim ama memleketimde ise yaparak ve yaşararak öğrenirdim. Birgün bahçede çalışırken önüme yılan çıktı. Elime taş aldım ama taş elimde iken yılan çoktan kaçmıştı. Yan bahçede çalışan babamla yaşıt bir adam bana seslendi.

"Elindeki taşla ne yapacaksın." dedi. Bende hemen cevabımı verdim. "Amca önüme yılan çıktı onu öldürecektim ama hayvanoğlu hayvan ben tam taşı kafasına vuracakken kaçtı". dedim. Adam yan bahçeden çıktı yanıma geldi. Elimdeki taşı aldı. Gözümün içine bakarak konuşmaya başladı. Gözleri ile beni süzdü. Sanki ben hata yapmışım beni uyaracak gibi bakıyordu. Konuşmaya başladığında yanılmamıştım. Bana nasihat eder gibi konuşmaya başladı.

"Bak evladım. Sen bu taşı eline aldın ve yılanı öldürecektin. Yılan iyi ki senden kaçmış. Gördüğün soğuk hayvan aslında bizim düşmanımız değil o bizim dostumuz. Sen yılana dokunmazsan o sana zarar vermez ama sen onun üstüne basarsan o zaman seni sokar çünkü onunda yaşamaya hakkı var. Hayatta kalması için seni sokar. Ama şunu bil çocuğum. Unutma yılan tarlanın bekçisidir. Eğer o sürüngen olmasa tarla farelerden geçilmez. Yılan fareleri yiyerek yaşar. Eğer fareler çoğalırsa bizim buğdaylarımıza dadanır bize buğday bırakmaz. Bundan dolayı sakın bir daha yılan görürsen onu öldürmeye kalkma dedi."

Ben o zaman babam yaşında olan adamın yüzüne baktığımda şunu anladım. Eğitimin sadece okulda olmadığını, eğitimin heryerde olduğunu anladım.

"Çok okuyan mı daha iyi bilir, çok gezen mi daha iyi bilir." Sorusunun cevabının ne çok okuyan ne çok gezen olduğunu ikisinin de yetersiz olduğunu o gün anladım. Sorunun cevabının "Ne çok okuyan ne çok gezen, ikisinide yapıp neden sonuç ilişkisini  irdeleyerek öğrenildiğini ve irdeleyerek öğrenilen bilginin kalıcı olduğunu o gün öğrendim."

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.