İnsanı refaha, huzura ulaştırmayan, inancını özgürce yaşatmayan ve canını güvence altına almayan hangi sistem, hangi ideoloji, hangi fikir olursa olsun faydasız, beyhude zaman kaybıdır.
Fikirler, sistemler ya da ideolojiler; ister sağdan, ister soldan, ister dinli, ister dinsiz hiç fark etmez; eğer insan merkezli değilse, tümü zararlıdır.
Bir toplumu inşa eden en temel unsur insanın kendisidir. İnsanın ihtiyaçları göz ardı edildiğinde, refahı ve huzuru sağlanmadığında, güvencesiz bırakıldığında, inanç özgürlüğü verilmediğinde; o toplumun varlık sebebi sorgulanır hale gelir. İnsanın değerlerine saygı duyulmadan, adalet ve hakkaniyet sağlanmadan, o toplumun ilerlemesi ve gelişmesi mümkün olamaz. Bu nedenle, insanı refaha, huzura ve güvenceye kavuşturmayan her sistem, aslında insanlığın geleceğine zarar veren bir engeldir.
İnsan merkezli düşünmek; insanın potansiyelini ortaya çıkarmak, onun haklarını ve özgürlüklerini güvence altına almak, adaletle hükmetmek ve toplumsal refahı sağlamaktır. Bu temel ilkelere dayalı olarak oluşturulan sistemler, insanın hak ettiği en temel ihtiyaçlarını karşılar ve onu huzura, refaha ve güvenceye ulaştırır. Bu sayede, toplumlar gerçek anlamda ilerler ve kalkınırlar.
İnsanın değerinin anlaşılmadığı, onun hakkının verilmediği ve adaletin sağlanmadığı bir dünyada, toplumlar gerçek huzuru ve başarıyı bulamazlar. Bu nedenle, insan merkezli düşünen ve hareket eden sistemlerin önemi ve gerekliliği her zaman öncelikli olmalıdır.
Sonuç olarak, İnsanı inşa etmeyen, onu imar etmeyen, değerlerini ihya etmeyen ve adaletle hükmetmeyen hangi düşünce, hangi sistem, hangi ideoloji olursa olsun israftır. Ve israf ise haramdır...