15 saat sürecek Mexico City yolculuğu, Airbus A330’un balinayı andıran koca gövdesinin sarsılarak İstanbul Havalimanı’ndan kalkmasıyla başladı.
Kendisini bir meçhule götüren uçak İstanbul üzerinde süzülürken, 430 kişiden biri olan Murat, vatan topraklarına son bir kez doyasıya bakmak için gözünü camdan ayırmadı. Önündeki ekranda Bulgaristan sınırına girdiklerini ve Türkiye’nin artık geride kaldığını görünce Samsun’da bıraktığı “Oğlum gitme” diyen annesini, Çarşamba havalimanında sıkıca sarılıp yolcu ederken ağlamamak için direnen babası ve kardeşini düşündü.
Umuda yolculuk öncesi çok düşünmüştü.
17 bin lira maaşla evlenmenin, kira ödemenin, ev geçindirmenin mümkün olmadığı aşikârdı. Çocuk büyütmek ise imkânsızın ötesindeydi. Amerika’ya Meksika üzerinden geçip oraya yerleşme fikri son çaresiydi ve yapmaya karar verdi. Bir arkadaşı aracılığıyla Meksika kartelinin Türkiye’deki adamlarından birisiyle temasa geçti. Kartelle 10 bin dolara anlaştı. Uçak bileti ve Meksika’da polisine verilecek rüşvetler dahil Türkiye’den ABD’ye geçene kadar her şeyin kendilerine ait olduğunu söyledi. Başı sıkıştığında telefonla arayacak ve sorun hemen çözülecekti.
Murat, uçakta neredeyse hemen herkesin erkek ve 25-30 yaş aralığında olduğunu gördüğünde çok şaşırmadı. Çünkü kartelin adamı, “Sen üç kişilik gruptasın. Diğerlerinin telefonlarını sana vereceğim. Birbirinizi bulun ve sahip çıkın” diye tembihlemişti. Havalimanında buluştuklarında topluca fotoğraf çektirip ona göndermişlerdi. O da Meksika polisine gönderecek ve Meksika’ya girişlerinde sorun olmayacaktı.
Meksika’ya iner inmez, kaçakçılığın çok büyük sektör olduğunu ve hemen herkesin bu pastadan pay almak için uğraştığını gördü. Pasaport polisi yardımcı olmak yerine onları bir odaya aldı ve “Sizi deport edeceğim” dedi. Kişi başı 1000 dolar vererek pasaporttan geçtiler. Mexico City’den Juarez’e kadar yeni bir yolculuk yapmaları gerekiyordu. Uygun uçuş bulunana kadar kendilerine söylenen otelde kalacaklardı.
Bir taksiye bindiler. Kendilerini rahatlamış hissediyorlardı. Otele doğru yol alırken arkalarında sirenini açmış bir polis otosu belirdi. Taksiyi durdurup Murat ve arkadaşlarını indirdi. Her birinin 1500 dolar vermemesi durumunda orduya haber vereceğini ve muhtemelen hapse gireceklerini söyledi. Bu parayı verdiler çaresiz. Herkes birbirine haber veriyor ve sırasıyla paylarını alıyorlardı. Taksici, otelci, polis herkes birbiriyle haberleşiyordu.
Türkiye’den kendilerini gönderen kartelin elemanı ile sürekli haberleşiyorlardı. Adam, “Otele bir polis gelecek. Juarez uçuşu için ona üçünüz toplam 6000 dolar ödeyeceksiniz” dedi. Aradan bir saat geçmeden polis geldi ve 6000 doları ona teslim ettiler. Otelde kaldıkları üç günde başka sorun yaşamadılar. Üçüncü gün bir araç gelip onları aldı ve havalimanına getirdi. 2,5 saatlik yeni bir yolculuğun ardından artık Juarez’e inmişlerdi. Kendilerine söylendiği gibi pasaportun arasına 100 dolar koymayı unutmadılar. Orada kartelin adamlarını kendilerini havalimanından alarak Üç gün sonra Juarez’e uçtular. Oradan karayoluyla ABD sınırını geçecekleri Rio Grand nehrine yaklaştıklarında yine bir polis aracının sireni duyuldu. Sürücü, “Hemen inin ve nehri koşarak geçin size orada müdahale edemezler” dedi.
Sırt çantalarıyla birlikte nehre doğru koştular, hiç düşünmeden suya daldılar ve karşıya geçtiler. Tıpkı, Suriye ve Afganistan’dan Türkiye’ye geçen sığınmacılar gibiydiler. Tek bir fark vardı. Onlar, polis korkusu olmadan ellerini kollarını sallayarak Türkiye’ye geliyordu.
Amerikan sınır polisine teslim oldular.
Geriye sadece birkaç bürokratik işlem kaldığını sonrasında ise özgürlük ve yeni bir hayatın kendilerini beklediğini düşünüyorlardı. Öyle olmadı. Önce toplama kampına götürüldüler. Pasaportları ve özel eşyaları alındı. Dört gün sonra sığınmacıların kaldığı cezaevine nakledildiler.
Murat’ın cebinde ABD’ye ayak bastığından buyana hiç para kalmamıştı. 120 gün bu cezaevinde yattıktan sonra mahkemeye çıktı. Yargıçtan kefaletle serbest bırakılmasını istemek için avukat tutması zorunluydu. Babasının Samsun’da bir tarla daha satması gerekti. Çünkü 8000 dolarlık bond denilen kefalet ücretini de eklediğinde 10 bin dolar daha gerekmişti.
Murat’ı ABD’de bırakalım ve tekrar Samsun’a dönelim.
Murat (mahkemesi devam ettiği için gerçek adı kullanılmadı) 6586 Samsunlu gençten sadece birisi olduğu için onun gerçek öyküsünü yazdım. 6586 sadece bir sayı değil, her biri bir Murat, bir Ayşe, bir Kerime’dir.
Onlar rakam değil bizim çocuklarımız.
Bakmayın TÜİK’in onları sayı olarak göstermesine.
Ne diyor TÜİK;
Samsun’dan yurt dışına göç
Yıl Sayı
2023 3517
2022 1412
2021 1009
2020 648
Toplam 6586
Bu tablodan hepimiz suçluyuz.
KIYMETLİ PATRONLAR;
Bir çift sözüm de size var.
Kriz mi çıktı, yükle çalışanın sırtına.
Teknolojini geliştirme, emek yoğun iş yap, kazandığın parayı şirketten kendine transfer et. Sonra da bölgesel asgari ücret lafını duyunca ağzın sulansın.
Kendinizi geliştirmediğinizi nereden mi biliyorum?
Çünkü 256 milyar dolarlık ihracatın sadece yüzde 3’ü yani 9 milyar doları yüksek teknoloji ürünü de ondan biliyorum.
Murat’ın hikâyesinde olduğu gibi Türkiye’den umudunu kesen 6586 gencimizin yaşadığından siz de kendinize pay çıkarmalısınız.