Seçim günü yaklaştıkça tarafların vaatleri havada uçuyor.
Gerçi buna biz halk olarak alışkınız.
Bir yerde okumuştum, “Siyaset halka duymak istediğini söyleme sanatı” diye yazıyordu.
Aslında anlamı tam olarak bu değil ve bu tanım sadece bizim ülkemize özgü bir tanım sanırım.
Her seçim dönemi siyasetçi çıkar uçar kaçar ama ben bildim bileli değişen bir şey olmaz.
Dolar bundan otuz sene öncede yerinde durmazdı bu gün de yerin de durmuyor.
Enflasyon canavarı bundan otuz sene öncede vardı bu gün yine var.
Ekonomik krizler zaten ülkemizden hiç eksik olmaz.
Ama biz yine de sevgili siyasilerimizin her sene vaatlerine inanır öyle ya da böyle bir adaya oy veririz.
Hoş yapacağımız çok bir şeyde yok.
Çünkü eldeki malzeme bu, bir partinin başına geçen neredeyse ölene kadar o partinin başında kalır.
Tabi birazda seçmen olarak bizim de hatalarımız yok değil.
Bizde halk olarak bir partiye gönül verdiysek kolay kolay o partiyi bırakmayız.
Tıpkı takım tutar gibi parti tutarız.
Mesela bir takımın taraftarı tuttuğu takım yirmi sene şampiyon olmasın yine de o takımı bırakmaz.
Bazen sosyal medyada videolar düşüyor önüme.
Vatandaşın biri çıkmış “aç kalırım açık kalırım ama ondan başkasına oy vermem” diyor.
Bir diğeri “ailemi bırakırım onu bırakmam” diyor.
Tamamda niye, bunun mantıklı açıklaması olabilir mi?
Hangi mantıklı bir insan, aç kalmayı açık kalmayı hatta ailesini bile bırakmayı düşünüp de partisinden ya da liderinden vazgeçemez?
Neyse ben asıl konuma döneyim.
Artık sıkıldık bunaldık daraldık bıkkınlık geldi.
Neden mi?
Bizim siyasilerin üsluplarından.
Hiçbir partiyi ayırmıyorum çünkü her parti de çirkin bir üslup var.
Kimin de genel başkanları kimin de parti yetkilileri son derece çirkin seviyesi hoş olmayan üslup kullanıyorlar.
Bakın bizim siyasilerin herkese özellikle çocuklara gençlere hatta halkına örnek olması gerekirken kullandıkları bazı kelimeler.
“İnsan müsveddesi”
“Kanalizasyon çukuru”
“Giderlerse gitsinler”
“Ananı da al git”
“Cibilliyetsiz"
“Terbiyesiz”
“Namussuz”
“Haysiyetsiz”
“Alçak”
“Ulan”
“Sapık”
“Şerefsiz”
“Haşhaşi”
“Nebbaş”
“Pislik”
“Tezek”
“Çöplük”
“Çukur”
“Sen kimsin ya?”
“Kurt mudur, köpek midir?”
“Zürriyetsiz”
“Morg bekçisi”
“Vatan haini terörist”
“Kadın mıdır, kız mıdır?”
“Bir çocuk yetmez, bas gaza”
“Makyaj yapan kadının kaportası bozuktur”
“Kelle”
“Nankörler”
“Dilini koparırız”
“Çürük”
“Sürtük”
“İllet”
“Zillet”
"Dur bakalım, bunlar daha iyi günlerin"
"Kanırta kanırta"
Ve bu kelimelere benzer daha neler neler!
Ne güzel üslupları var değil mi?
Daha da beterini yapıyorlar.
İnsanları ciddi bir şekil de ayrıştırıyorlar.
Bir taraf kendi gibi düşünmeyenlere terörist, kâfir, vatan haini diyecek kadar ileri gidiyor.
Diğer tarafta kendi gibi düşünmeyenlere cahil, okumamış, dağdaki çoban gibi küçümseyici kelimeler kullanıyor.
Hatta 14 Mayıs seçim gününü siyasi darbe girişimi olarak gören siyasetçi bile var.
İyi tamam da seçimi bu sözü söyleyen siyasetçinin tarafı kazanırsa ne olacak?
Siyasi darbeyle mi seçimi kazanmış olacak?
Yani halkın oyları ile seçilecek bir taraf bunu darbeyle mi kazanmış olacak.
Darbeyi kim yapacak? Halk mı yapacak?
Böylesine mantıksız bir açıklama yapılır mı?
Ama bizim siyasetçiler yapıyor.
Yine bir siyasetçi "14 Mayıs'ın akşamı Türkiye'de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabbine hamd edenler olacak. Bu ikisinden birini oluşturmak bizim, aziz milletimizin elindedir. O gece kimi sevindireceğimize iyi karar verelim.” dedi.
Peki, böyle bir açıklama, böyle bir ayrıştırma olur mu?
Yani bu siyasetçiye göre kendi tarafına oy vermeyenler şarapçı mı olmuş olacak?
O zaman her alnı secdeye koyan çok mubah oluyorsa, FETÖ ne olacak?
Kısaca hangi partiye oy verirsek verelim, birileri için ya terörist ya cahil ya da dinsiz olacağız.