Seçimler Geldi Ya!
Seçimler aslında iki yılda bir olmalı!
Çünkü ne hikmetse halk siyasilerin aklına seçim zamanı geliyor.
Mesela seçim zamanı gelmeseydi EYT çıkar mıydı?
Çıkmazdı...
Şimdi de en düşük emekli maaşı 7,500 olacak deniliyor.
Seçim zamanı olmasaydı emekli maaşı 7.500 lira olur muydu?
Olmazdı...
EYT'lilerin hakları yada en düşük maaşla geçinmeye çalışan emeklilerin durumu bu gün mü anlaşıldı?
EYT'liler yıllarca haklarını aradılar ve düne kadar aldıkları cevap neydi:
“Seçim kaybedeceğimi bilsem ben bu konuda yokum” oldu.
Ya da emekliler yıllarca kan kustular.
En düşük kiranın 2 bin 3 bin liradan aşağı olmadığı, en düşük doğal gazın 750 liradan aşağı gelmediği, en düşük elektriğin 300 - 400 liradan aşağı gelmediği mutfak masraflarını iki katlandığı zamanlarda emekliye "al 5,500 lira ile geçin" dediler.
Hatta birde "Avrupa’dan bile yüksek emekli maaşı veriyoruz" dediler.
Şimdi ne oldu?
Ben cevap vereyim; seçim zamanı geldi ve bu seçim çantada keklik değil.
Türkiye’de de yaklaşık 13 milyon emekli var ve parti kursalar barajı geçerler.
Az bir oy değil.
Yüzde bir oyu olan partiler bile kendilerini kaf dağında görürken 13 milyon emeklinin oyu çoğu partilerin oyunu ikiye hatta üçe katlar.
Duygusal oldukları için değil, emeklilerin hakları bu olduğu için de değil!
Tamamen oy menfaati için bu kararları aldılar.
Yoksa seçime beş kala bu kararlar alınmaz, EYT lilerin hakları da emeklilerin hakları da zamanın da verilirdi.
Ayrıca seçim zamanı bu siyasetçiler çok sempatik, çok şirin oluyorlar.
Halka karışıyorlar güya halkın derdini dinliyorlar.
Kimi saz çalıyor, kimi dans ediyor, kimi camiye gidiyor, kimi çocuklarla resimler çekiniyor, oyunlar oynuyor, şirinlikleri paçalarından akıyor.
Şurada kırk takla at deseniz nerdeyse atacaklar.
Neden?
Çünkü seçim zamanı!
Seçimler bitsin hiç birini göremezsiniz.
Zaten ben onları göçmen kuşlarını benzetiyorum.
Tek farkları göçmen kuşlar yazları geliyor kışları kayboluyor, bizim siyasiler seçim zamanı geliyor bir dahaki seçim zamanına kadar kayboluyor.
Yani onlar 4 – 5 yılda bir ortaya çıkıyor.
İşin acı tarafı ise ne yazık ki halk olarak yetkinin bizde olduğunu bilmiyoruz ve her seferin de bunlara kanıyoruz.
Anayasamızda da yer alan devletçilik ilkesi, tüm ülkelerin ortak amacı olan toplumun esenlik ve mutluluğunu sağlayıcı toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmada devletin üstlenmesi gereken görevleri saptayan bir yöntemdir.
İşte bu yöntemleri yerine getirmek için de devleti idare edecekleri biz seçiyoruz.
Aynı felsefe sisteminin bir filozofu Şeyh Edebali ise, Batı dünyasında devlet anlayışının oluşmasından ikiyüzelli yıl, üçyüz yıl önce, Osman Gazi'ye "Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın" demiş.
Ne güzel demiş değil mi?
Çünkü, insan olmazsa, millet olmazsa Devlet olmaz.
O zaman Devletin birinci önceliği Milleti refah huzur içinde yaşatmaktır.
Peki, bunu uygulayacak kimleridir?
Devleti yönetenlerdir.
Kısacası devlet ile devleti yönetenleri ayırmak lazım.
Nice devleti yönetsin diye halkın seçtiği kişiler ülkelerini felakete sürüklemiştir.
Bunun örnekleri dünya tarihin de var.
İşte Saddam, işte Esat ya da Hitler.
Çok şükür ülkemizde bunların örneği yok.
Zaten ben de bu örnekleri devlet ile devleti idare edenleri ayırmak için verdim.
Yani devleti idare edenler de bir insandır hata yapabilirler.
Ama halk olarak bizler bilinçli olup sorgulamasını bilirsek, bu günlerde hangi partinin siyasetçisi olursa olsun, "bir dakika biz halk olarak beklentilerimiz bunlar, sizlerin hataları da şunlar. Kendinize çeki düzen verin ve halk olarak bizleri sadece seçim zamanı aklınıza getirmeyin. En azından devleti idare edenler olarak sizlerin sahip olduğunuz hakların yarısını çeyreğini bize verin" dersek, kısaca hakkımızı aramamız durumunda, bu devleti eleştirmek anlamına gelmez.
Bu durum devleti idare edenlerin kendine çeki düzen vermelerine neden olur.
Unutmamak lazım, bu ülkenin tek bekçisi bu ülkenin halkıdır.
En yakın tarihte 15 Temmuz'da darbeyi bu halk engellemiştir.
Yüzlerce halk şehit olurken, bir tane siyasetçinin burnu bile kanamamıştır.
O zaman halk olarak hakkımızı aramak, yanlışları eleştirmek bizlere layık bir devlet idaresi istemek bizim en doğal hakkımızdır.
Eğer bizler bilinçli olursak hangi parti gelirse gelsin önceliklerinin halka hizmet olması gerektiğini kafalarına sokarız.
Ve bu siyasilerin akıllarına sadece seçim zamanı gelmeyiz.
Bu ülkede hiçbir güç ezanları susturamaz, bayrağımızı indiremez.
Buna cesarete edenler karşılarında halkı görür.
Ezanında bayrağında teminatı halktır.
Ama ülkede her birey refah huzur ve maddi olarak geleceğe kaygıyla bakmadan yaşamak ister.
Bu da devleti idare edenlerin işidir.