Çok zor zamanlardan geçiyoruz.
Önce tüm dünyayı etkisine alan salgın peşine ekonomik kriz ve şimdi de yüreğimizi yakan içimizde derin hasarlar bırakan deprem.
Tüm ülkemize geçmiş olsun.
Allah bir daha böyle felaketler vermesin diyeceğim ama bu tür felaketler binlerce yıldır oluyor ve olmaya devam edecek.
Bu kaçınılmaz bir gerçek.
Daha önce de depremler oldu, işte Gölcük depremi, Van depremi, Elâzığ depremi ve daha niceleri.
Her yaşanan deprem de nice canlar gitti.
Ülkemiz deprem kuşağının üzerinde.
Daha öncesin de olduğu gibi bundan sonrada depremler kaçınılmaz olacak.
Bunun tek çaresi depreme dayanıklı binalar yapmak.
Şili ve Japonya gibi ülkeler bizim ülkemiz gibi deprem kuşağında, ama oralarda olan depremler de bizde ki gibi can kaybı olmuyor.
Neden?
Çünkü, onlar binalarını sağlam yapıyor ve bizde ise her deprem de yüzlerce binlerce can elden gidiyor!
En son yaşadığımız deprem de 50 bine yakın can kaybımız, 100 bin üzerin de yaralımız var.
Ve milyarlarca dolar zarar var.
Şimdi birileri çıkıp "yok böyle bir deprem dünyada hiç yaşanmadı. Yok yüz yılın felaketi" diye algı operasyonu yapıyor.
Tamam, olabilir daha önce yaşanan depremlerin en şiddetlisini yaşamış olabiliriz.
İyi tamam da bu şiddetli depremde ayakta kalan binalar oldu.
Yan yana iki binanın biri yıkıldı biri ayakta kaldı.
Hatta bir iş yerin de raflarda duran tabaklar bardakla bile sarsıntıda düşüp kırılmadı bile!
TOKİ’nin yaptığı binaların neredeyse hepsi ayakta kaldı.
O zaman bu yüzyılın felaketi diye algı operasyonu yapanlara sormak lazım:
Bu iddia ettiğiniz yüzyılın felaketinde yıkılmayan binalar nasıl yıkılmadı?
Bu yüzyılın felaketi o binaları neden etkilemedi?
Sorun yüzyılın ya da bin yılın felaketi olan depremde mi, yoksa o binaları çürük yapan müteahhidinden tutun betoncusundan, demirci ustasına, denetmenlerine hatta belediyelerine kadar insanoğlunda mı?
Evet, tamamen sorun insanoğlundadır.
Müteahhit hırsız diyelim peki o kolon demirlerini bağlayan ustalar, o demirleri kapatan kalıp ustaları, o kalıplara beton döken firmalar, denetmenciler buna nasıl göz yumar.
Her deprem sonrası oturur günlerce haftalarca depremi konuşuruz, yok bunu yapmak lazım yok şunu yapmak lazım falan filan diye ahkâm keseriz.
Ama bir ay bilemediniz iki ay sonra her şey unuturuz.
Ve bu ülke de herkes bildiğini yapmaya devam eder.
Ahlak elbette ki tabandan başlayacak.
Eğer bir insan ahlak sahibi ise, vicdan sahibi ise zaten yüzlerce insanın yaşayacağı binaları çürük çarık yapmaz, demirinden betonundan çalmaz.
Hadi bir kişi şerefsiz çıktı cebini düşündü ve demirden çaldı, o zaman o demiri bağlayan usta buna izin vermez.
Ya hadi o da bu ahlaksızlığa katıldı o zaman o binaya beton dökenler buna izin vermez ya da o binayı denetleyen firmalar buna izin vermez.
Bu kadar ahlaksızların bir araya gelmesi mümkün olabilir mi?
Demek oluyor ki o binalar yıkılıyor.
O zaman devlet çok ağır cezalar getirecek sadece müteahhitte değil, demiri bağlayan ustaya, betonu döken beton firmasına, o demirleri örten kalıpçıya, denetimciye kısaca o binanın kabasında iş yapan herkese çok ama çok ağır cezalar verilecek.
İnsanoğlunun yaptığı hataları görmeyip suçu asrın felaketi diye doğaya atarsanız kendi hatalarınıza kılıf hazırlarsanız. Belki size güvenen bazı insanları kandırırsınız ama Allah’ı nasıl kandıracaksınız?
Gazeteci kisvesinde bir soytarı kalkmış; “Türkiye asrın en büyük yıkımını yaşıyor. 10 ülke bir araya gelse bunun altından kalkamaz.” diye başlayan cümlesinin devamında işi siyasete bağlayıp yalakalıklarına devam ediyor.
Bir de bunun gibileri var.
Yani ona göre asrın felaketi kimsenin suçu yok.
Ve bu asrın felaketinden ancak onun savunduğu kişi ya da lideri kalkar.
Ölen canlar onun umurunda bile değil.
Ulan on ülkeyi bırak! O ölen canları on ülke değil her hangi bir partinin lideri de değil tüm dünyayı bir araya getirsen giden canlar geri gelir mi?
Neyse, Bu gibi gazetecilere, acıdan kendilerine rant sağlayan siyasetçilere, desinler diye yardım yapanlara bir daha yazımda değineceğim.
Çünkü bu ve bunun gibileri yapanlar bana inanılmaz tiksinti veriyor.
Ne dedik Ahlak toplumda olacak.
Üç ay konuşuruz sonra hiç bir şey olmamış gibi hayata devam ederiz.
Biz acılardan hatalardan derse çıkarmasını beceremiyoruz.
Ve kendimize şu soruyu sormalıyız;
“Ben ahlaklı biri miyim?”
Belki ben de dahil hepimiz Ahlak kavramını yanlış biliyoruzdur.
Kimbilir?