Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Terazili Kadının Terazisi: VII

“Nerde kaldı o eski kadılar!”   Rahmetli dedem, yanına alacağı –yıllık- işçiyi önce yemeğe oturtur; yemek yiyişine bakarmış. Hızlı ve iyi yiyenleri beğenir; yavaş-yavaş- nazlana nazlana ve az yiyenlere iş vermezmiş. Soranlara, “kişi ekmek yediği gibi iş yapar” dermiş.   Eskiden hep böyle olurmuş. Özellikle özel sektörde her işe alınacak elemanlar için özel şartlar aranırmış.   Konumuz terazili kadın ama tarihteki imam seçim ve atamaları ile başlayalım.   Osmanlı’da Selâtin Camilerine ve şehir merkezlerindeki ibadet yerlerine atanacak imam ve müezzinler için özel şartlar aranırmış. Dini ilimleri bilmesi, tüm dinleri tartışacak düzeyde bilgi sahibi olması, kıraatinin güzel olması, musiki bilgisi, ahlaken lekesizlik, soyunda bozukluk olmaması gibi…   İstanbul’daki padişah camilerine atanacak imamlarda aranan şartlara güzel bir örnek, Kanuni’nin 1557 tarihli fermanında belirtilmiştir. Kanuni’nin Süleymaniye Camii’ne atanacak imamda aradığı şartlar şunlardır:   “Yüksek ilimleri ve alet ilimlerini bilecektir. Arapça, Farsça ve Latince bilecektir. Kefere dinleri ile dinimiz İslam'ı mukayeseli olarak bilecektir. Ata binecek, spor yapacak, güzel görünüşlü olacak ve güzel giyinecektir. Evlenmiş olacak, karısı bir tane olacak ve güzel bir kadın olacaktır. (Harama bakmaması için) İlm-i Teşrihi (İnsan yapısı ilmi) bilecektir.”   Aynı asırda yaşamış olan Mimar Sinan. Vakfiyesinde görevlendirilecek imamlar için  aradığı şartları daha da ağırdır:   “İmamın sesi güzel olacak, Kur'an'ı okuma kaidelerini çok iyi bilecek, dini kurallara hákim olacak ve beş vakit namazı itinayla kıldıracaktır. Dış görünüşü güzel ve üstü-başı temiz olacak, düzgün konuşacaktır. Arapça'yı ve Farsça'yı okuyup yazabilecek, Frenk dilini konuşanlara öncelik tanınacaktır. İslám'ın kurallarını, bu dini Müslüman olmayanlara karşı başarıyla müdafaa edebilecek derecede bilecektir. Mekanikten anlayacak, anatomi, astronomi ve matematik gibi ilimlerde de bilgi sahibi olacaktır. Başka kadınlara ilgi duymaması ve hoş olmayan bazı hadiselerin çıkmaması için, karısının güzel ve alımlı olması tercih sebebi sayılacaktır.”   Hem dinî, hem adlî hem de idârî bir makam olan kadıların eğitimi, seçimi ve atanması için zorunlu şartlar bulunmakta idi. “• Kadı her şeyden önce mutlaka Müslüman olmalı, • Yetişkin olmalı, • Temyiz kudretine sahip olmalı, • Hukuki yönden karar verebilecek durumda olmalı, • Tarafsız olmalı, • İman sahibi ve adil olmalı, • Nesebi sahih olmalı, • Hukuki yönden bilgili olmalı, • Erkek olmalıdır. Bir kadın ne kadar eğitimli ve bilgili bir kişide olsa kadı olarak tayin edilmezdi.”   Bunlara ek olarak fakihler tarafından, kadı atanabilmek için, “diğer şartlara ilâve olarak kadı tayin edilecek kimselerin vücut bütünlüğüne, sosyal ilişkilerin gereklerini, halkın ihtiyaçlarını, örf ve âdetlerini kavramaya elverişli kültüre, dış etkilere karşı koyacak derecede ahlâk, karakter ve seciyeye sahip olmaları, dinî emir ve yasaklara aykırı davranışlarda bulunmamaları gerektiğini kaydedilmiştir.   Nasıl kadı olunurdu?   Kadı olarak tayin olunacak kişinin medrese eğitiminden geçmesi zorunlu idi. Olgunluk ve dürüstlük şart idi. Medrese eğitimini bitiren vasat öğrenciler doğrudan kaza kadılıklarına tayin edilmekteydiler.  Medreselerde kalan başarılı öğrenciler, ancak müderrisler olduktan sonra doğrudan kadı olarak atanırlardı.   Keza, Osmanlı Devleti’nde makam sahibi olan kişilerin çocuklarının, mevki ve maaş sahibi olmaları için kadılık memuriyetine atanmaları özellikle Kanuni Sultan Süleyman devrinden sonra başlayan duraklama ve çöküş devrinde sıkça görülmüştür. Kazalara atanan kadı adaylarının görevleri  staj niteliğinde olurdu. Süre bitiminde yeniden tayinleri için İstanbul’a döndüklerinde meslek içi eğitim alırlardı. Bu kişilerin kadı atanmaları ancak 35-40 yaş sonrasında mümkün olurdu. Keza medreselerde kalan başarılı öğrencilerin müderris ünvânını almaları ve ondan sonra kadı atanmaları da aynı yaşları bulurdu.   Günümüze gelince…   Herhangi bir Hukuk Fakültesini bitiren öğrenci (ortalama yaş 23’tür), yeterli siyasi desteği bulduğu takdirde bir yıl sonra hâkim/hâkim adayı olarak mahkemelerde yer almaktadır.   Sonuç 24-25 yaşında, “tevazu”, “büyüdükçe küçülme” ve “insan-ı kâmil” kavramlarından uzak; önünde herkesin “Hâkim Bey (Hanım)” diye hitap ettiği, önünde ceketini iliklediği, “ayağa kalkarak konuştuğu”, “kimsenin eleştiremediği” gençler grubudur. “Hele ki bu kişilerin taşra fakültelerinde veya yurt dışında yetersiz kadrolar tarafından eğitildiği dikkate alınırsa durumun üzücülüğü daha açık olarak ortaya çıkacaktır.   Devam edeceğiz..   Böyle olur bizde mülakat dediğin!.....
Ekleme Tarihi: 28 Mart 2023 - Salı
Kenan ERZURUMLU

Terazili Kadının Terazisi: VII

“Nerde kaldı o eski kadılar!”

 

Rahmetli dedem, yanına alacağı –yıllık- işçiyi önce yemeğe oturtur; yemek yiyişine bakarmış. Hızlı ve iyi yiyenleri beğenir; yavaş-yavaş- nazlana nazlana ve az yiyenlere iş vermezmiş. Soranlara, “kişi ekmek yediği gibi iş yapar” dermiş.

 

Eskiden hep böyle olurmuş. Özellikle özel sektörde her işe alınacak elemanlar için özel şartlar aranırmış.

 

Konumuz terazili kadın ama tarihteki imam seçim ve atamaları ile başlayalım.

 

Osmanlı’da Selâtin Camilerine ve şehir merkezlerindeki ibadet yerlerine atanacak imam ve müezzinler için özel şartlar aranırmış. Dini ilimleri bilmesi, tüm dinleri tartışacak düzeyde bilgi sahibi olması, kıraatinin güzel olması, musiki bilgisi, ahlaken lekesizlik, soyunda bozukluk olmaması gibi…

 

İstanbul’daki padişah camilerine atanacak imamlarda aranan şartlara güzel bir örnek, Kanuni’nin 1557 tarihli fermanında belirtilmiştir. Kanuni’nin Süleymaniye Camii’ne atanacak imamda aradığı şartlar şunlardır:

 

“Yüksek ilimleri ve alet ilimlerini bilecektir.

Arapça, Farsça ve Latince bilecektir.

Kefere dinleri ile dinimiz İslam'ı mukayeseli olarak bilecektir.

Ata binecek, spor yapacak, güzel görünüşlü olacak ve güzel giyinecektir.

Evlenmiş olacak, karısı bir tane olacak ve güzel bir kadın olacaktır. (Harama bakmaması için)

İlm-i Teşrihi (İnsan yapısı ilmi) bilecektir.”

 

Aynı asırda yaşamış olan Mimar Sinan. Vakfiyesinde görevlendirilecek imamlar için  aradığı şartları daha da ağırdır:

 

“İmamın sesi güzel olacak, Kur'an'ı okuma kaidelerini çok iyi bilecek, dini kurallara hákim olacak ve beş vakit namazı itinayla kıldıracaktır.
Dış görünüşü güzel ve üstü-başı temiz olacak, düzgün konuşacaktır.
Arapça'yı ve Farsça'yı okuyup yazabilecek, Frenk dilini konuşanlara öncelik tanınacaktır.
İslám'ın kurallarını, bu dini Müslüman olmayanlara karşı başarıyla müdafaa edebilecek derecede bilecektir.
Mekanikten anlayacak, anatomi, astronomi ve matematik gibi ilimlerde de bilgi sahibi olacaktır.
Başka kadınlara ilgi duymaması ve hoş olmayan bazı hadiselerin çıkmaması için, karısının güzel ve alımlı olması tercih sebebi sayılacaktır.”

 

Hem dinî, hem adlî hem de idârî bir makam olan kadıların eğitimi, seçimi ve atanması için zorunlu şartlar bulunmakta idi.


“• Kadı her şeyden önce mutlaka Müslüman olmalı,
• Yetişkin olmalı,
• Temyiz kudretine sahip olmalı,
• Hukuki yönden karar verebilecek durumda olmalı,
• Tarafsız olmalı,
• İman sahibi ve adil olmalı,
• Nesebi sahih olmalı,
• Hukuki yönden bilgili olmalı,
• Erkek olmalıdır. Bir kadın ne kadar eğitimli ve bilgili bir kişide olsa kadı olarak tayin edilmezdi.”

 

Bunlara ek olarak fakihler tarafından, kadı atanabilmek için,diğer şartlara ilâve olarak kadı tayin edilecek kimselerin vücut bütünlüğüne, sosyal ilişkilerin gereklerini, halkın ihtiyaçlarını, örf ve âdetlerini kavramaya elverişli kültüre, dış etkilere karşı koyacak derecede ahlâk, karakter ve seciyeye sahip olmaları, dinî emir ve yasaklara aykırı davranışlarda bulunmamaları gerektiğini kaydedilmiştir.

 

Nasıl kadı olunurdu?

 

Kadı olarak tayin olunacak kişinin medrese eğitiminden geçmesi zorunlu idi. Olgunluk ve dürüstlük şart idi. Medrese eğitimini bitiren vasat öğrenciler doğrudan kaza kadılıklarına tayin edilmekteydiler.  Medreselerde kalan başarılı öğrenciler, ancak müderrisler olduktan sonra doğrudan kadı olarak atanırlardı.

 

Keza, Osmanlı Devleti’nde makam sahibi olan kişilerin çocuklarının, mevki ve maaş sahibi olmaları için kadılık memuriyetine atanmaları özellikle Kanuni Sultan Süleyman devrinden sonra başlayan duraklama ve çöküş devrinde sıkça görülmüştür.
Kazalara atanan kadı adaylarının görevleri  staj niteliğinde olurdu. Süre bitiminde yeniden tayinleri için İstanbul’a döndüklerinde meslek içi eğitim alırlardı. Bu kişilerin kadı atanmaları ancak 35-40 yaş sonrasında mümkün olurdu. Keza medreselerde kalan başarılı öğrencilerin müderris ünvânını almaları ve ondan sonra kadı atanmaları da aynı yaşları bulurdu.

 

Günümüze gelince…

 

Herhangi bir Hukuk Fakültesini bitiren öğrenci (ortalama yaş 23’tür), yeterli siyasi desteği bulduğu takdirde bir yıl sonra hâkim/hâkim adayı olarak mahkemelerde yer almaktadır.

 

Sonuç 24-25 yaşında, “tevazu”, “büyüdükçe küçülme” ve “insan-ı kâmil” kavramlarından uzak; önünde herkesin “Hâkim Bey (Hanım)” diye hitap ettiği, önünde ceketini iliklediği, “ayağa kalkarak konuştuğu”, “kimsenin eleştiremediği” gençler grubudur. “Hele ki bu kişilerin taşra fakültelerinde veya yurt dışında yetersiz kadrolar tarafından eğitildiği dikkate alınırsa durumun üzücülüğü daha açık olarak ortaya çıkacaktır.

 

Devam edeceğiz..

 

Böyle olur bizde mülakat dediğin!.....

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.