İnsanlar yeri geldiğinde takdir etmesini bilmiyor genelde. Kimisi de överken yeriyor. Gerçek anlamda takdir edilmeyebiliyor.
“Yani…” diye burun kıvıranları mı ararsınız, “Olmuş ama…” diyenleri mi ararsınız; hepsi mevcut.
Yapıcı eleştiriler tabi ki yapılmalı ama över gibi gözüküp de yermek neyin nesi diye düşünüyor insan.
Öğrenemedik tam manasıyla övmeyi. Her övgü yerine göre destektir de. Tabi samimi övgüler olmasına da dikkat etmek gerekir.
Geçiştirmek için yapılan övgüler de o kadar belli ki “Yapmasan daha iyi…” diyesiniz gelir.
Her şey yerine göre olmalıdır aslında. Yerine göre ve dozunda olanı kıymetlidir çünkü.
“Aslında şuna benzemiş, aslında şu gibi…” cümleleri elbette ki rahatsız edici gelir. Çünkü sizin için o ‘gibi’ değildir. Bir şeyin aslına benzetmeye çalışmamışsınızdır. Yeni bir eser olması için uğraşmışsınızdır.
Tarzınız benzetilmiştir, eserinizin andırdığı söylenmiştir ve en büyük hayal kırıklığı da bu olsa gerek.
Bir insanı ortamda yok sayarak ailesinden birine benzetilmesi ‘Ay aynısı…’ denilmesi gibidir bu. Sizin ayrı bir birey ve bazı özellikleriniz benzese de farklı olduğunuzun algılanmayışıdır çünkü bu.
Kendiniz haricinde sürekli farklı insanlarla anılmak veya farklı anlamlandırılmak da bir övgü seçeneği değildir.
İnsanlar mutlaka başka bir şeyle anlamlandırmak ve alakalandırmak zorundaymış gibi hisseder kendini. En azından ne demek istediğini anlatabileceğini düşünerek.
Kısacası övmeyi bilmiyoruz, överken yeriyoruz; sürekli övülüyor gibiyiz ama yeriliyoruz…