Son yazımızda, cevaplarını/açıklamalarını aradığım bazı sorulardan-bilgilerden bahsetmiştim.
Kısaca anlatayım:
1965 yılı idi. Lise 1. sınıfta idim. Nüfus sayımı için evimize gelen görevli okuldan öğretmenim idi. Soruları o sordu, ben cevapları yazdım.
Dahası, sokağımızdaki hanelerin yazımlarında da kendisine yardımcı oldum.
Neler yoktu ki soruların içinde… Ekonomik, sosyal, din, mezhep… Ve yıllarca kafamda büyütüp çözülmez ulaşılamaz hale gelen bir sorun: “Aile içinde kullandığınız dil?” Bu sorunun amacını anlayamamıştım.
Aynı yıllarda eski nüfus kağıdımın hane-kütük numarası bölümünde “yabancı” yazısı dikkatimi çekmişti. Ne anlama geldiğini çözememiştim. (Sonradan, dedemin Erzurum göçmeni olması hasebiyle yazıldığını öğrendim.)
Aradan yıllar geçti. Bir arkadaşımın ısrarla soyunu araştırmamı istemesi üzerine, Amasya ve Merzifon’daki kripto nüfusu araştırmak istedim. Ardından kendi soyumu araştırdım. (Kitap haline getirdim: “Koç Mehmet’in torunları”)
Amasya ve Merzifon’daki kriptoları araştırırken, bir noktada takılıp kaldım. Zira, böylesi bilgilere ulaşmanın farklı yolu vardır.
- Halkın hafızası: En kolay ulaşılır kaynaktır. Özellikle yaşlı kişiler ve/veya aksakallılar, her köy-mahalle-şehirdeki ailelerin geçmişlerini nesilden nesile aktarma yoluyla bilirler. O kadar ki hiç ummadığınız bir yaşlı kişi, “Haa. Onun dedesi filan yerden gelmişti. Filancanın dedesi-nenesi rumdu/ermeni idi” cevabını alabilirsiniz. Bir çok kişi için bu bilgilere ulaştım.
- Osmanlı dönemi belgeleri: Şeriye sicilleri, tapu kayıtları vs. Milyonları bulan sayıdadır. Son zamanlarda bazı belediyeler bu kayıtları, günümüze çevirip yayınlamaktadırlar.
- Mernis: Türkiye’de ilk nüfus sayımının 1831’de yapılmasından sonra tutulan kayıtlara bağlı olarak hizmet vermektedir. Ancak kayıtlardaki yıpranma-yetersizlik veya tahribat sonucu, yetersiz kalabilmektedir. Bununla beraber soyunda Türk-Müslüman olmayan kişilerin tespitinde faydalıdır.
- Nüfus sayım (yazım) kayıtları: Maalesef ulaşılamamaktadır. Sayım yapılan yıllara ait istatistiki veriler yayınlanmış olmasına karşılık, soy araştırmaları için yararlı olacak, “nereden geldikleri”, “aile içinde konuşulan dil” gibi soruların cevaplarının istatistiki sonuçları ya noksandır, ya da hiç yayınlanmamıştır. Öte yandan, bu kayıtlara ulaşmak imkânsız derecede zordur. Nerede saklandığı da bilinmemektedir. Şimdiye kadar o kayıtlara ulaştığını söyleyen sadece tek bir bürokratla karşılaştım. Belgelere ulaşmak için çok güçlükle izin aldığını söyledi. Beni de ilgilendiren elindeki bilgileri paylaşma sözü vermesine rağmen yerine getirmedi.
- Valilik gizli kayıtları: İlk kez rahmetli Kafalı Hocam’dan duymuştum. Araştırdığımda gerçek olduğuna ulaştım. Ancak belgeleri görmedim. Rahmetli Kafalı Hoca, Osmanlı’dan beri süregelen bir gelenekten bahsetti. Hoca’nın anlattığına göre her valinin odasında gizli bir kasa bulunurmuş. Vali “namusuna emanet edilen” gizli evrakları bu kasada saklarmış. O kasada ilin genel sosyal-siyasi-ekonomik yapısı ile beraber, göçmenler ve tüm nüfus hareketleri ve özellikleri de kaydedilirmiş. Vali tüm bunları kendi el yazısı ile yazar; gelen valiye elden teslim edermiş.
Başka bir zaman, bir ilin garnizon komutanı ile devlet ve TSK yapılanması üzerine sohbette idik. “Her garnizonda komutana ait olan iki defter-dosya vardır. Birini komutanın özel kalemi, komutan tarafından yazılması istenen bilgilerle doldurur. Defter şeklinde olan ikincisini ise, komutan kendi el yazısı ile yazar ve gelecek komutana her ikisini de elden teslim eder.” demişti.
- Son olarak, devlet adına yapılan araştırmalar: Türk Ocağı Başkanı olduğum yıllarda, rahmetli Prof. Dr. Salim Cöhçe’yi konuşmacı olarak davet etmiştik. Kendisi hakkında yaptığım ön araştırmada, “fişleme” yaptığı gibi bir suçlamaya maruz kaldığını öğrendim ve kendisine sordum. Cevabı, “12 Eylül döneminde askeri yönetim tarafından, Prof. Dr. Şaban Kuzgun’dan böyle bir araştırma yapmasının istenildiği; beraber çalıştıkları ancak, basına yansıması üzerine iptal edildiği ve faturanın kendisine çıkarıldığı” olmuştu. Dahası, devlet yüksek bürokrasisinde yer almış devşirmelerden bahsetmişti.
- İlerleyen yaşımla beraber bazı dostlarımın Türkiye’yi, -hatta etki sahalarımızdaki başlıca yerleşim yerlerini ve oralarda yaşayanların demografik ve etnik özelliklerini bildiklerine şahit oldum. Sanki birileri, herkesin ulaşamadığı bir yerlerdeki bilgilere ulaşabiliyordu.
Sonuç olarak: millet hayatı için son derece öneme haiz bazı bilgi ve belgeler, devlet tarafından muhafaza edilmektedir. Kamuoyuna açık olmamasına üzülsek de DEVLET HAYATI AÇISINDAN yapılan DOĞRUDUR. Düşünsenize, Devletin en üst düzey yöneticilerinden birinin dedesinin rum eşkıya olduğu, başka bir cumhurbaşkanımızın ebesinin ermeni olduğu, başka bir parti liderimizin anasının Ermeni olduğu, genelkurmay başkanlarımız içinde Yahudi asıllı kişi bulunduğu, belgeleri ile ortaya konursa ne olur??
Biz yine de susma hakkımızı kullanalım ve sözü Ulu Önderimiz Atatürk’e bırakalım: “Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!”