Niye böyle olduk?
1960 İhtilali’nde İstanbul’dan davet edilen, Anayasa profesörleri yemek yediklerinde, Cemal Gürsel onlardan artan yemeklerle açlığını bastırmıştı. Sonra Anayasa Hocaları anlaşamadıklarından ilk grup gitmiş yerine başkaları gelmişti.
20 yıl sonra Anayasa bir daha değişmişti ve yeni Anayasa’ya bağlı olarak adliyemizde ve hukuk eğitimimizde de değişiklikler olmuştu. Ardından bir büyük felaket daha yaşandı: “15 Temmuz kalkışması”..
1980’den beri yaygınlaşan yüksek öğretimimizde, hukuk fakültelerinin sayısı hızla artmış ve günümüzde 84’e ulaşmıştır. Bunlardan 38'i (% 45) resmî, 35'i vakıf veya özel üniversitelerde ve 11'i Kıbrıs'tadır. (Yedi fakülte kuruluş aşamasında)
Bunların içinde İstanbul Üniversitesi gibi yüzlerce yıllık geçmişi olan da var; her hangi bir ilçede, “bir bina, bir mühür, bir müdür” mantığıyla kurulmuş olanlar da… Tabii bir de özel üniversitelerde veya yurt dışı kurumlarda hukukçu olanlar da var.
Resmi olamayan fakültelerdeki eğitimin durumu ve giren öğrencilerin kapasitelerindeki yetersizlikler bir tarafa tutulacak olursa, küçük illerde ve hatta ilçelerde açılan resmi hukuk fakültelerindeki eğitimin düzeyi başlı başına tartışma konusudur. Basit bir örnekle açıklayacak olursak: Türkiye’deki tüm hukuk doçentlerini -buna hukuk felsefesi/sosyolojisi/ tarihi doçentleri de dâhil- hukuk fakültelerine eşit sayıda dağıtsanız fakülte başına 2,8 civarında doçent düşmektedir.
Büyük şehirlerdeki köklü fakültelerde her bir bölümde çok sayıda öğretim üyesi bulunduğu göz önüne alındığında, yeni kurulan fakültelerdeki öğretim üyesi sayısının yetersizliği açıkça görülmektedir.
Kayıt olanlar eninde sonunda bir şekilde mezun oluyor ve diplomalarını alıyorlar. Aralarında fark olmaksızın hepsi hukukçu oluyorlar. Tek bir hukukçu öğretim üyesi ile açılan hukuk fakülteleri bulunmaktadır. Avukatlık için hiçbir sınav yoktur..
Avukatlık tutkusu olanların dışında, tamamına yakını, savcılık, hâkimlik gibi meslek sınavlarına giriyorlar.
Adalet dağıtıcısı olan hâkim ve savcılara gelince…
Staj dönemlerinde adliye içerisinde ve sosyal hayatlarında çevresindekilere mesafeli davranmaları “şiddetle” tavsiye edilir. Adliyenin diğer personeli ve avukatlar da buna dâhildir. Hâkimlerin ve savcıların sosyal ilişkileri zayıflar; giderek yalnızlaşırlar.
Sözü kesilmeyen-itiraz edilemeyen hâkim veya savcı, kendisini adliyenin mutlak yetkilisi olarak görmeye başlar.
Ve bir an gelir, “Hâkim hükmünden sorumlu değildir” kalkanının ardına geçer ve “sorgulanamaz kral” olur.
…
Alt yapı ve personel yetersizliği son derece etkili faktörler olmaktadır. Hele ki FETÖ olayından sonra en çok “meslekten ihraçların yaşandığı kurum”un adliye olması, yargının yavaşlamasının sebeplerinde biridir.
Bir diğer sebep de hâkimlerin bilgi ve tecrübe eksikliğidir. Kabul etmek gerekir ki, 2016 darbe teşebbüsünden sonra zorunlu ve haklı olarak boşaltılan hâkim ve savcı kadrolarına yeni eleman alınması gerekmiş; açılan sınavlarda alınan bol sayıdaki aday hâkim ve savcılarda kalite-tecrübe ikinci plana itilmek zorunluluğu doğmuştur. Dahası, staj dönemlerini hızla tamamlayan bu kişiler, henüz tam olarak hazır olmadıkları görevleri üstlenmek zorunda kalmışlardır.
“Yetersiz bilgi ve tecrübe” ile “mahkeme saygınlığı” kalkanının arkasına sığınan bu yeni nesil hukukçular, hukukun temel ilkelerini ihlal etmeye başlamışlardır.
Dahası, yeni hukukçular, ne kendilerine, ne mesleklerine ne de kamuoyuna saygıya gerek duymaktadırlar. Görgü kurallarına, saygıya boş veriyorlar. Kendi dillerini kullanıyorlar. Kendi hayatlarını yaşıyorlar ve toplumsal değer yargılarına boş veriyorlar. Ve artık meslek sahipleri olarak sosyal hayatımızda yerlerini alırken mesleklerinin vakarları yerlerde sürünüyor.
Karma karışık saç-sakal- hırpani kılıklar- yırtık pantolonlar, tişörtler.. Kravatsız, traşsız, blucin pantolonlu hâkimler. Ütüsüz hâkim-savcı-avukat cübbeleri…
Baloya katılırcasına makyaj yapmış hâkimler- avukatlar…
Mesleğine-topluma-muhatap oldukları kişilere karşı saygıdan eser duymayan makam-koltuk-cübbe sahipleri…
Ve en garibi…
Duruşma salonlarına takım elbise giyip kravatla geldiği için “mahkemeye saygılı davranış” sebebiyle cezasında indirim uygulanan suçlular.
Bir atasözümüz, “Ağır otur; batman gel.” der. Manası, “herkes oturduğu yere (konuma, makama, mevkiye) göre davranmalıdır.” Bana sorarsanız günümüzde en çok batman çekenler, suçlular gibi geliyor.