Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Nerede Bu Derin Devlet? XXVII

Hariciye (Dış İlişkiler) Rahmetli Atatürk’ün ölümünden sonra hariciyemiz, pasif ve etkiye açık bir duruma düşmüştür. Biliyorum ki, bazı CHP’li dostlarımız bu sözlerime alınacak ve eleştiriler getirecektir. Ancak yapacakları eleştirileri acı gerçekleri değiştirmeyecektir. İkinci Dünya Savaşı’na girmeyen (son derece doğru bir politikadır), ancak 19452’den itibaren müttefikler ile ilişkilerini sıklaştıran Türkiye, savaştan hemen sonra oluşan “iki kutuplu dünya”da tarafsız kalmaya çalışmıştır. Bu uğurda öz kardeşlerini bile kurşunların önüne atmakta beis görmemiştir. (Hatırlayınız: Boraltan Köprüsü olayı) DP döneminde ve bilhassa NATO’ya girişten sonra, Türk Dış Politikası tamamen NATO ve ABD paraleline girmiş uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını dahi savunmaktan uzaklaşmıştır. Halen dahi, her siyasi iktidar adayının ABD’den icazet alması, her genelkurmay başkanının, başkanlıktan hemen önce veya sonra ABD ziyareti sıradanlaşmıştır. 1960’lı yıllardan beri Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan ülkemiz; AB’nin dağılmanın eşiğine geldiği 21. yy’da bile hala kabul edilmemiştir. 3-5 milyon nüfuslu ve ekonomisi Türkiye ile kıyaslanamayacak ülkeler dahi üye olurken Türkiye’nin kapıda bekletilmesi çok acıdır. Ondan daha acı olan ise, yönetici kadrolarımızın bu aşağılanmayı kabul etmesidir. Ermeni-Rum-Kürt üçlü kıskacına sıkıştırılan Türkiye, “HAYIR” diyemeyen yöneticilerimiz sayesinde batının  elinde oyuncak olmuştur. Savaş sonrası dönemde Stalin’in Kuzey Doğu bölgemizden toprak talebi ve boğazlarda söz hakkı istemesi karşısında NATO şemsiyesi altına sığınan anlayış, günümüzde, Güneydoğu’da toprak talebi, Ermenilerin Ağrı’yı kapsayan hak iddiaları, 12 adaların uluslararası antlaşmalara aykırı olarak, -Türkiye için tehdit oluşturacak şekilde- silahlandırılması, demografik yapımızı kökünde değiştirecek göçmen politikaları karşısında “GIK” bile diyememektedir. Sebebi, gerçekleri halkımızdan gizleyen yöneticilerimiz ve Türk Hariciyesinin izlediği “EDİLGEN” politikalardır. “Oslo görüşmeleri” ve “İsveç’in NATO’ya girmesi” konusundaki hükumet açıklamalarını hatırlayınız. Tüm bunların yanında, 12 adalara vizesiz seyahat antlaşması başarı gibi sunulmaktadır. Gel de Kara Mustafa Paşa’yı hatırlama… “Şartınız olamazdı zaten. Şartları biz dikte ederdik. Şart koşma, şart ileri sürme hakkı yalnız ve sadece bize aitti. Biz emrederdik! Benim yaşadığım yüzyılda ve daha önceki yüzyıllarda buyuruculuk Türk'ündü! Biz takdir ederdik; biz talimat verirdik; biz karar verirdik; biz hükmederdik! Çünkü dünyanın bütün hükümdarları bizim memurumuzdu.”   Ya da Kanuni’nin muhteşem mektubunu:   “Hazret-i izzet cellet kudretuhu ve allet kelimetuhunun [Allah'ın] inâyeti ve mühr-i sipihr-i nübüvvet ahter-i burc-i fütüvvet-pişvâ-yı zümre-i enbiyâ muktedâ-yı fırka-i asfiyâ Muhammed Mustafâ'nın sallallahu aleyhi vesellem mu‘cizât-ı kesîretü'l-berekâtı ve dört yârinin -ki, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'dir- rıdvânullahi aleyhim ecma‘în onların ervâh-ı mukaddesesi mürâfakati ile, [Mektubun bu satırlarından sonra Sultan Süleyman'ın tuğrası vardır ve tuğrada bilindiği üzere Süleyman Şah bin Selim Şan Han el-muzaffer dâimâ yazılıdır. Bu dua ve selam satırlarından sonra mektup şöyle devam etmektedir:] Ben ki sultanü's-salâtin ve bürhânü'l-havâkîn tâc-bahş-ı hüsrevân-ı rû-yı zemîn zıllullahi fi'l-arazîn Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Vilâyet-i Zülkadriyye'nin ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve Azerbaycan'ın ve Acem'in ve Şam'ın ve Haleb'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve külliyyen Diyâr-ı Arab'ın ve Yemen'in ve dahi nice memleketlerin ki, âbâ-yı kirâm ve ecrâd-ı izâmım enârallahu berâhinehüm kuvvet-i kahireleriyle feth ettikleri ve cenâb-ı celâdet-me’âbım dahi tîğ-ı ateş-bâr ve şimşîr-i zafer-nigârım ile feth eylediğim nice diyârın sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım, Sen ki, Françe vilayetinin Kralı Françesko'sun... Dergâh-ı selâtîn-penâhıma yarar adamın Frankiyan ile mektup gönderip ve bazı ağız haberi dahi ısmarlayıp memleketlere düşman müstevli olup el-an hapisde idüğünüz i‘lâm edip halâsınız husûsunda bu cânibden inâyet ve meded istida eylemişsiz. Her ne ki, demiş iseniz benim pâye-i serîr-i âlem-masîrime arz olunup alâ-sebîli't-tafsîl ilm-i şerîfim muhît olup tamam ma‘lûm oldu. İmdi padişahlara sınmak ve haps olunmak acep değildir. Gönlünüzü hoş tutup âzürde-hâtır olmayasız. Eyle olsa bizim âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmımız nevverallahu merkadehüm dâimâ def‘-i düşmân ve feth-i memâlik için seferden hâli olmayıp biz dahi onların tarikine sâlik olup her zamanda memleketler ve sa‘b ve hasîn kal‘alar feth eyleyip gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmış ve Hak sübhânehu ve te‘âlâ hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve irâdeti neye müte‘allik olmuş ise vücûda gele. Bâkî ahvâl ve ahbâr ise mezkûr adamınızdan istintak olunup ma‘lumunuz ola. Şöyle bilesiz... Tahrîren fî evâil-i Âhiri'r-Rebî‘ayn li-sene isneyn ve selâsîn ve ti‘a-mi’e.”   Bugünkü Türkçe’ye kısaca çevirirsek: “Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yer yüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım. Sen ki Fransa vilayetinin kralı Fransuva'sın. Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektupla gönderip ülkenizi düşman istila edip şu anda hapiste olduğunuzu bildirip kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah'ın istediği ne ise o olsun. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenebilirsiniz. Böyle biliniz.” Devam edeceğiz…
Ekleme Tarihi: 09 Ocak 2024 - Salı
Kenan ERZURUMLU

Nerede Bu Derin Devlet? XXVII

Hariciye (Dış İlişkiler)

Rahmetli Atatürk’ün ölümünden sonra hariciyemiz, pasif ve etkiye açık bir duruma düşmüştür. Biliyorum ki, bazı CHP’li dostlarımız bu sözlerime alınacak ve eleştiriler getirecektir. Ancak yapacakları eleştirileri acı gerçekleri değiştirmeyecektir.

İkinci Dünya Savaşı’na girmeyen (son derece doğru bir politikadır), ancak 19452’den itibaren müttefikler ile ilişkilerini sıklaştıran Türkiye, savaştan hemen sonra oluşan “iki kutuplu dünya”da tarafsız kalmaya çalışmıştır. Bu uğurda öz kardeşlerini bile kurşunların önüne atmakta beis görmemiştir. (Hatırlayınız: Boraltan Köprüsü olayı)

DP döneminde ve bilhassa NATO’ya girişten sonra, Türk Dış Politikası tamamen NATO ve ABD paraleline girmiş uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını dahi savunmaktan uzaklaşmıştır. Halen dahi, her siyasi iktidar adayının ABD’den icazet alması, her genelkurmay başkanının, başkanlıktan hemen önce veya sonra ABD ziyareti sıradanlaşmıştır.

1960’lı yıllardan beri Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan ülkemiz; AB’nin dağılmanın eşiğine geldiği 21. yy’da bile hala kabul edilmemiştir. 3-5 milyon nüfuslu ve ekonomisi Türkiye ile kıyaslanamayacak ülkeler dahi üye olurken Türkiye’nin kapıda bekletilmesi çok acıdır. Ondan daha acı olan ise, yönetici kadrolarımızın bu aşağılanmayı kabul etmesidir.

Ermeni-Rum-Kürt üçlü kıskacına sıkıştırılan Türkiye, “HAYIR” diyemeyen yöneticilerimiz sayesinde batının  elinde oyuncak olmuştur.

Savaş sonrası dönemde Stalin’in Kuzey Doğu bölgemizden toprak talebi ve boğazlarda söz hakkı istemesi karşısında NATO şemsiyesi altına sığınan anlayış, günümüzde, Güneydoğu’da toprak talebi, Ermenilerin Ağrı’yı kapsayan hak iddiaları, 12 adaların uluslararası antlaşmalara aykırı olarak, -Türkiye için tehdit oluşturacak şekilde- silahlandırılması, demografik yapımızı kökünde değiştirecek göçmen politikaları karşısında “GIK” bile diyememektedir.

Sebebi, gerçekleri halkımızdan gizleyen yöneticilerimiz ve Türk Hariciyesinin izlediği “EDİLGEN” politikalardır.

“Oslo görüşmeleri” ve “İsveç’in NATO’ya girmesi” konusundaki hükumet açıklamalarını hatırlayınız.

Tüm bunların yanında, 12 adalara vizesiz seyahat antlaşması başarı gibi sunulmaktadır.

Gel de Kara Mustafa Paşa’yı hatırlama…

“Şartınız olamazdı zaten. Şartları biz dikte ederdik. Şart koşma, şart ileri sürme hakkı yalnız ve sadece bize aitti.

Biz emrederdik! Benim yaşadığım yüzyılda ve daha önceki yüzyıllarda buyuruculuk Türk'ündü!

Biz takdir ederdik; biz talimat verirdik; biz karar verirdik; biz hükmederdik!

Çünkü dünyanın bütün hükümdarları bizim memurumuzdu.”

 

Ya da Kanuni’nin muhteşem mektubunu:

 

Hazret-i izzet cellet kudretuhu ve allet kelimetuhunun [Allah'ın] inâyeti ve mühr-i sipihr-i nübüvvet ahter-i burc-i fütüvvet-pişvâ-yı zümre-i enbiyâ muktedâ-yı fırka-i asfiyâ Muhammed Mustafâ'nın sallallahu aleyhi vesellem mu‘cizât-ı kesîretü'l-berekâtı ve dört yârinin -ki, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'dir- rıdvânullahi aleyhim ecma‘în onların ervâh-ı mukaddesesi mürâfakati ile, [Mektubun bu satırlarından sonra Sultan Süleyman'ın tuğrası vardır ve tuğrada bilindiği üzere Süleyman Şah bin Selim Şan Han el-muzaffer dâimâ yazılıdır. Bu dua ve selam satırlarından sonra mektup şöyle devam etmektedir:] Ben ki sultanü's-salâtin ve bürhânü'l-havâkîn tâc-bahş-ı hüsrevân-ı rû-yı zemîn zıllullahi fi'l-arazîn Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Vilâyet-i Zülkadriyye'nin ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve Azerbaycan'ın ve Acem'in ve Şam'ın ve Haleb'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve külliyyen Diyâr-ı Arab'ın ve Yemen'in ve dahi nice memleketlerin ki, âbâ-yı kirâm ve ecrâd-ı izâmım enârallahu berâhinehüm kuvvet-i kahireleriyle feth ettikleri ve cenâb-ı celâdet-me’âbım dahi tîğ-ı ateş-bâr ve şimşîr-i zafer-nigârım ile feth eylediğim nice diyârın sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım, Sen ki, Françe vilayetinin Kralı Françesko'sun... Dergâh-ı selâtîn-penâhıma yarar adamın Frankiyan ile mektup gönderip ve bazı ağız haberi dahi ısmarlayıp memleketlere düşman müstevli olup el-an hapisde idüğünüz i‘lâm edip halâsınız husûsunda bu cânibden inâyet ve meded istida eylemişsiz. Her ne ki, demiş iseniz benim pâye-i serîr-i âlem-masîrime arz olunup alâ-sebîli't-tafsîl ilm-i şerîfim muhît olup tamam ma‘lûm oldu. İmdi padişahlara sınmak ve haps olunmak acep değildir. Gönlünüzü hoş tutup âzürde-hâtır olmayasız. Eyle olsa bizim âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmımız nevverallahu merkadehüm dâimâ def‘-i düşmân ve feth-i memâlik için seferden hâli olmayıp biz dahi onların tarikine sâlik olup her zamanda memleketler ve sa‘b ve hasîn kal‘alar feth eyleyip gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmış ve Hak sübhânehu ve te‘âlâ hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve irâdeti neye müte‘allik olmuş ise vücûda gele. Bâkî ahvâl ve ahbâr ise mezkûr adamınızdan istintak olunup ma‘lumunuz ola. Şöyle bilesiz... Tahrîren fî evâil-i Âhiri'r-Rebî‘ayn li-sene isneyn ve selâsîn ve ti‘a-mi’e.”

 

Bugünkü Türkçe’ye kısaca çevirirsek:

“Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yer yüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım. Sen ki Fransa vilayetinin kralı Fransuva'sın.

Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektupla gönderip ülkenizi düşman istila edip şu anda hapiste olduğunuzu bildirip kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz.
Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir.

Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz.

Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah'ın istediği ne ise o olsun. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenebilirsiniz. Böyle biliniz.”

Devam edeceğiz…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.