Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Nerede Bu Derin Devlet? XI

“Encümen-i Dâniş bir rapor hazırlarsa, herkes o  konuda artık bir şeyler yapılması gerektiğini bilir.” Necmettin Karaduman (Eski TBMM ve Encümen-i Dâniş Başk.)   Encümen-i Dâniş’in, siyaset gündemimize girmesi, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde kendisine gönderdikleri ve bizzat onun tarafından açıklanan ‘ültimatom’ gibi bir mektup üzerinedir.   Mektup Tansu Çiller tarafından kamuoyuna açıklandıktan sonra, Encümen-i Dâniş tartışılmaya başlandı. Tansu Çiller’in bu tutumu, devlet gelenekleri ile çelişiyordu. Zira devlet idaresine soyunan kişilerin, her gün ellerinden sayısız gizlilik dereceli evrak geçmesi normaldir. Tansu Çiller, şahsına yazılmış gizlilik dereceli özel mektubu, kamuoyuna açıklayarak, kapalı bir yarı resmi kuruluşu tartışmaya açmıştı. Tansu Çiller’in bu tutumunda, güç bela elde ettiği siyasi iktidarı korumak arzusu da etken olmuştu. Mamafih, bu olaylardan kısa bir süre sonra Tansu Çiller iktidarı kaybedecek ve bir daha o güce yaklaşamayacaktır.   Encümen-i Dâniş, o mektubun benzerlerini, her cumhurbaşkanına, her başbakana göndermişti. Çiller’den sonra da devam etti. En son, başbakan olduğunda Abdullah Gül’e de gönderildi ve sonrasında ilişki kesildi. Sonrasında AK Partili başbakanlara ve cumhurbaşkanlarına gönderilmedi.  Zira “umur görmüş devlet adamları” ile “200 yıldır devlet hayatından dışlanmış” AKP’li kadroların devlet anlayışları, temel ilkelerde çelişiyordu.   Encümen-i Dâniş, sessizce gölgelere çekildi. Eminim: bir yerlerde haftalık toplantılarına-sohbetlerine devam ediyorlardır.   Peki, Encümen-i Dâniş’e “Derin Devlet” diyebilir miyiz?   Şüphesiz Encümen-i Dâniş, “Devlet-i Aliyye’nin bin bir yüzünden biri”dir. Derin Devlet’in ilgi sahalarından birisi olması mümkündür. Ancak doğrudan “derin devlettir” veya “derin devletin kontrolündedir” demek zordur.   Zira, Encümen-i Dâniş üyelerinden bazılarının öyle uygulamaları vardır ki, “üst akıl”la izah etmek mümkün değildir. Akılsızlığın âlâsıdır.   Örnekleyelim:   AKP’nin iktidara gelmesinde ve bunca yıldır devam ettirmesinde Encümen-i Dâniş’in asker ve akademik kökenli üyelerinin rolü çok büyüktür.   1980’li yıllardan itibaren orduyu-eğitimi ve adliyeyi hedef alan tarikatçı FETÖ hareketi karşısında gerekli tedbirleri almayan komutanlar; 28 Şubat sürecinde milletimizin inançlarını dikkate almadan uyguladıkları mantıksız tedbirlerle, AKP’nin önünü açmışlardır. Prof. Dr. Nur Serter (Encümen-i Dâniş üyesidir) gibi akademisyenlerin eğitim kurumlarındaki akıl-izan dışı tedbirleri, toplumumuzu adım adım AKP’nin kucağına itmişlerdir. Üniversitenin ön kapısından girip arka kapısından çıkacak başörtülü kadınlara dahi müdahale edilmesi, Ordu evlerine ve resmi törenlere başörtülü kadınların alınmaması, başörtülü öğrencilerin veya namaz kılanların fişlenmesi gibi davranışlar, inanç hassasiyeti olan kitlelerde reaksiyon doğurmuştur. Dahası, AKP’nin ilk yıllarında “darbe” söylentilerinin yayılması ile AKP seçmeninin kemikleşmesine yol açmışlardır. (2004-2005 yıllarını hatırlayınız. “Darbe olacak; AKP gidecek.” söylentileri ne kadar yaygınlaşmıştı.)   Halkımızın dini inançlarını hedef alan uygulamalarla AKP’nin önünü açanlar, aynı dönemde FETÖ terör örgütünün “devleti ele geçirme-alternatif devlet” çalışmaları karşısında “gık”larını bile çıkarmamışlardır. Öte yandan, “başörtüsü ile ilgili önergeye imza koyan MHP milletvekilleri, 5 tane dört yıldızlı general tarafından sorguya çekilmişlerdir.   Dahası o dönemlerde sohbet imkânı bulduğumuz TSK mensupları, “alınan tedbirlerle vatandaşın dini grupların kucağına itildiği” tespitine katılırken, üst kademedekiler bu tespitlere kulak tıkamışlardır.   Ortaya çıkan sonuç, Encümen-i Dâniş’in “akil adamlar” sıfatıyla çelişmektedir. Zira, ülkemizin içinde bulunduğu durumda, 15 Temmuz ihanet olayının zemininde, Encümen-i Dâniş’te bulunan bazı subay, akademisyen ve bürokratların sorumlulukları vardır. (Hüseyin Kıvrıkoğlu hariç)   Ve bu durum, “üst akıl”a uymamaktadır. Dolayısıyla Encümen-i Dâniş’in “üst akıl” olduğunu söylemek zordur. Olsa olsa, “tavsiyeler veren yarenler topluluğudur.”   Mevcut siyasi iktidar, 2003 yılında (Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde) kesilen Encümen-i Dâniş ilişkisinin yerine, yeni bir kuruluş olarak, Meclis başkan ve başkan vekillerinden oluşan, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulunu kurmuştur. Kurulun ilk üyeleri arasında Yıldırım Akbulut ve Bülent Arınç bulunmuştur. Kurul halen, Köksal Toptan, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek ve İsmail Kahraman’dan oluşmaktadır. Bu haliyle devletimize ait bir kurum olmaktan ziyade AKP kurulu durumundadır. DERİNlikten uzaktır.   Devam edeceğiz…
Ekleme Tarihi: 07 Kasım 2023 - Salı
Kenan ERZURUMLU

Nerede Bu Derin Devlet? XI

Encümen-i Dâniş bir rapor hazırlarsa, herkes o  konuda artık bir şeyler yapılması gerektiğini bilir.” Necmettin Karaduman (Eski TBMM ve Encümen-i Dâniş Başk.)

 

Encümen-i Dâniş’in, siyaset gündemimize girmesi, Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde kendisine gönderdikleri ve bizzat onun tarafından açıklanan ‘ültimatom’ gibi bir mektup üzerinedir.

 

Mektup Tansu Çiller tarafından kamuoyuna açıklandıktan sonra, Encümen-i Dâniş tartışılmaya başlandı. Tansu Çiller’in bu tutumu, devlet gelenekleri ile çelişiyordu. Zira devlet idaresine soyunan kişilerin, her gün ellerinden sayısız gizlilik dereceli evrak geçmesi normaldir. Tansu Çiller, şahsına yazılmış gizlilik dereceli özel mektubu, kamuoyuna açıklayarak, kapalı bir yarı resmi kuruluşu tartışmaya açmıştı. Tansu Çiller’in bu tutumunda, güç bela elde ettiği siyasi iktidarı korumak arzusu da etken olmuştu. Mamafih, bu olaylardan kısa bir süre sonra Tansu Çiller iktidarı kaybedecek ve bir daha o güce yaklaşamayacaktır.

 

Encümen-i Dâniş, o mektubun benzerlerini, her cumhurbaşkanına, her başbakana göndermişti. Çiller’den sonra da devam etti. En son, başbakan olduğunda Abdullah Güle de gönderildi ve sonrasında ilişki kesildi. Sonrasında AK Partili başbakanlara ve cumhurbaşkanlarına gönderilmedi.  Zira “umur görmüş devlet adamları” ile “200 yıldır devlet hayatından dışlanmış” AKP’li kadroların devlet anlayışları, temel ilkelerde çelişiyordu.

 

Encümen-i Dâniş, sessizce gölgelere çekildi. Eminim: bir yerlerde haftalık toplantılarına-sohbetlerine devam ediyorlardır.

 

Peki, Encümen-i Dâniş’e “Derin Devlet” diyebilir miyiz?

 

Şüphesiz Encümen-i Dâniş, “Devlet-i Aliyye’nin bin bir yüzünden biri”dir. Derin Devlet’in ilgi sahalarından birisi olması mümkündür. Ancak doğrudan “derin devlettir” veya “derin devletin kontrolündedir” demek zordur.

 

Zira, Encümen-i Dâniş üyelerinden bazılarının öyle uygulamaları vardır ki, “üst akıl”la izah etmek mümkün değildir. Akılsızlığın âlâsıdır.

 

Örnekleyelim:

 

AKP’nin iktidara gelmesinde ve bunca yıldır devam ettirmesinde Encümen-i Dâniş’in asker ve akademik kökenli üyelerinin rolü çok büyüktür.

 

1980’li yıllardan itibaren orduyu-eğitimi ve adliyeyi hedef alan tarikatçı FETÖ hareketi karşısında gerekli tedbirleri almayan komutanlar; 28 Şubat sürecinde milletimizin inançlarını dikkate almadan uyguladıkları mantıksız tedbirlerle, AKP’nin önünü açmışlardır. Prof. Dr. Nur Serter (Encümen-i Dâniş üyesidir) gibi akademisyenlerin eğitim kurumlarındaki akıl-izan dışı tedbirleri, toplumumuzu adım adım AKP’nin kucağına itmişlerdir. Üniversitenin ön kapısından girip arka kapısından çıkacak başörtülü kadınlara dahi müdahale edilmesi, Ordu evlerine ve resmi törenlere başörtülü kadınların alınmaması, başörtülü öğrencilerin veya namaz kılanların fişlenmesi gibi davranışlar, inanç hassasiyeti olan kitlelerde reaksiyon doğurmuştur. Dahası, AKP’nin ilk yıllarında “darbe” söylentilerinin yayılması ile AKP seçmeninin kemikleşmesine yol açmışlardır. (2004-2005 yıllarını hatırlayınız. “Darbe olacak; AKP gidecek.” söylentileri ne kadar yaygınlaşmıştı.)

 

Halkımızın dini inançlarını hedef alan uygulamalarla AKP’nin önünü açanlar, aynı dönemde FETÖ terör örgütünün “devleti ele geçirme-alternatif devlet” çalışmaları karşısında “gık”larını bile çıkarmamışlardır. Öte yandan, “başörtüsü ile ilgili önergeye imza koyan MHP milletvekilleri, 5 tane dört yıldızlı general tarafından sorguya çekilmişlerdir.

 

Dahası o dönemlerde sohbet imkânı bulduğumuz TSK mensupları, “alınan tedbirlerle vatandaşın dini grupların kucağına itildiği” tespitine katılırken, üst kademedekiler bu tespitlere kulak tıkamışlardır.

 

Ortaya çıkan sonuç, Encümen-i Dâniş’in “akil adamlar” sıfatıyla çelişmektedir. Zira, ülkemizin içinde bulunduğu durumda, 15 Temmuz ihanet olayının zemininde, Encümen-i Dâniş’te bulunan bazı subay, akademisyen ve bürokratların sorumlulukları vardır. (Hüseyin Kıvrıkoğlu hariç)

 

Ve bu durum, “üst akıl”a uymamaktadır. Dolayısıyla Encümen-i Dâniş’in “üst akıl” olduğunu söylemek zordur. Olsa olsa, “tavsiyeler veren yarenler topluluğudur.”

 

Mevcut siyasi iktidar, 2003 yılında (Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde) kesilen Encümen-i Dâniş ilişkisinin yerine, yeni bir kuruluş olarak, Meclis başkan ve başkan vekillerinden oluşan, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulunu kurmuştur. Kurulun ilk üyeleri arasında Yıldırım Akbulut ve Bülent Arınç bulunmuştur. Kurul halen, Köksal Toptan, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek ve İsmail Kahraman’dan oluşmaktadır. Bu haliyle devletimize ait bir kurum olmaktan ziyade AKP kurulu durumundadır. DERİNlikten uzaktır.

 

Devam edeceğiz…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.