Türk Derin Devleti tarihi, Türk devletleri tarihine eşittir. Zira, en eski devletlerimizde bile istişare-tartışma ve ortak karar alma esaslarına dayanan yönetim söz konusudur. Bu noktada “hakan seçimi”nin bile istişareye dayanması dikkat çekicidir.
Eski Türk devletlerinde kağanlar-hükümdarlar, -Mete Han’dan beri süregelen-, devlet işlerinin tartışıldığı “toy”, “kengeş”, “ternek” ve “kurultay” gibi adlar verilen kurullardan sonra, son kararı verirlerdi. Bu kurullarda, “başta katun ve diğer hanedan üyeleri olmak üzere, aşiret ve boy beyleri, kamlar, askeri ve askerî idâri yüksek görevliler bulunurdu.
Kurultay’ın yetkisi, hanedanı oluşturan “Aşina” (Asena) soyuna eşit ve hatta onun üzerinde olabiliyordu. Kurultayın, kağanı seçtiği gibi, sorgulaması ve hatta görevden alabilmesi söz konusu olabiliyordu.
Bu noktada çok dikkat çekici olan bir husus, devlet hayatımızla ilgili en eski yazılı kaynağımız olan Orhun Abideleri’nin, Bilge Kağan (Han), Kültigin (Asker-ordu) ve Bilge Tonyukuk (Kurultay’ın temsilcisi) adına dikilmiş olmalarıdır. Bilge Kağan anıtında -başlangıçta-, Türk Kağanlığının menşei, üstün yönleri ve bilhassa zaafları anlatılırken, Tonyukuk anıtında, kağan seçimi (nasıl seçtiği) anlatılır. Bu ifadeler kağan seçimi yapan bir iradeyi düşündürmektedir.
“Kişi oğlunun da üstüne atalarım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturunca Türk Bodunu’nun ilini, töresini tutu vermiş, edi vermiş. Dört yan hep yağı imiş. Ordu gönderip dört yandakı bodunu hep almış, hep bağlamış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş. Doğu’da Kadırkan ormanına kadar, Batı’da Temirkapı’ya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek düzensiz Kök Türk öylece oturur imiş. Bilge kağan imiş. Alp kağan imiş. Buyruğu bile bilge imiş gerçek, alp imiş gerçek. Beğleri bile, bodunu bile düz imiş. Onun için ili öyle tutmuş gerçek. İli tutup töre düzenlemiş. Kendisi öylece ölümü bulmuş.”
Yasçı, ağlayıcı, Doğu’da, gün doğusunda Böklü Çül’lü İl, Çin, Tibet, Apar, Rum, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtayn, Tatabı, bunca bodun gelerek ağlamış, yaslanmış. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan sonra, kardeşi kağan olmuş gerçek. Oğulları kağan olmuş gerçek. Ondan sonra kardeşi, ağabeği gibikılınmadığı gerçek, oğlu babası gibi kılınmadığı gerçek, bilgisiz kağan oturmuş gerçek. Kötü kağan oturmuş gerçek. Buyruğu yine bilgisiz(miş)gerçek, kötü imiş gerçek. Beğleri, bodunu eğri (olduğu) için, Çin bodunu alcı, kandırıcı (olduğu) için, aldatıcı (olduğu) için, kardeşi ağabeğe düşürdüğü için, beğle, bodunu çekiştirdiği için, Türk Bodun, illediği ilini elden çıkarmış, kağanladığı kağanını yitirivermiş. Çin Bodunu’na beğlik er oğlanı kul oldu, kadınlık kız oğlanı odalık oldu. Türk beğleri Türk adını attı. Çinli beğlercesine Çin adını tutarak, Çin kağanına kapılmış.”
“Bilge Tonyukuk ben öz'üm Tabgaç ilinde kılındım. Türk boyları Tabgaça görür idi.Türk boyları kağan bulamayıp Tabgaçdan ayrıldı. Kağanlandı, [ama] kağanı koyup Tabgaça yana içikdi. Tanrı anca demiş[ki] erinç, kağan verdim, kağanı koyup içikdin, içikdiğin için Tanrı [seni] öldürmüş erinç Türk boyları öldü, alkındı, yok oldu. Türk sir boylarının yerinde boy kalmadı. Uzakta dışda kalmışı kubranıp yedi yüz [kişi] oldu. İki ülüğü atlı idi, bir ülüğü yaya idi. Yedi yüz kişiyi yuzan ulu şad idi. Yağıl dedi, yağmışı ben idim, Bilge Tonyukuk.---- [Bu şadı] Kağan mı kılayım? dedim, sakındım. Doruk boğa, semiz boğa arkaya bölse, semiz boğa [mı], doruk boğa [mı tepti] diye bilinmez imiş diye anca sakındım. Anda kisre Tanrı bilgi verdiği için, öz'üm, ök [bu şadı] kağan kıldım. “
İslâm öncesi bu dönemi anlatırken, merkezî idare ve sarayın yapısına da değinmek gerekir.
Eski Türk devletlerinde kağanlık sarayı, Asena soyundan gelenler ve hizmet edenlerden oluşurdu. Bunların yanında Asena soyuna evdeş olanlar (gelin gelenler) ve Kağana biat eden boyların-kabilelerin beylerinin oğullarından “rehin alınan”, -geleceğin beyleri- bulunurdu.
Bu dörtlü yapı, İslâm sonrasında, daha da gelişerek devam etmiş ve yüzyıllar süren merkez-çevre çatışmasına ve devşirmeler sultasına yol açmıştır.
Asena soyu Türk Milleti’nin kutsanmış kağanlarının soyudur. Ancak….
Unutulmaması gereken husus, Türk milletinin ataerkil aile yapısından geldiğidir. Yani ki, eski Tük aile ve sosyal yapısından ananın soyu ikinci derecede kalır. Esas olan babanın mensup olduğu soydur. (Avrasya coğrafyasında sadece üç grup anaerkil yapıya sahiptir. Yahudiler, Moğollar ve bazı Kafkas kabileleri)
Ataerkil aile yapısının yanında bir faktör daha vardır ki, ilerleyen asırlarda Türk milleti için ciddi sıkıntıların sebebi olacaktır: millet olarak güzel hanımlara karşı düşkünlüğümüz ve siyasi evlilikler.
Orta Asya’da bulunduğumuz ilk dönemler, Türklerin mücadelesi daha ziyade boylar-kabileler arasında idi. Birliği sağladıktan (devlet kurulduktan) sonra, diğer etnik topluluklarla ve milletle (Çin) temasa geçilmiştir. Türk soylu kabilelerden alınan gelinlerin, kaçırılan kızların veya savaşlarda esir alınan kızların evdeş yapılmasının çok büyük mahzuru olmamıştır. Ancak diğer milletlerden alınan gelinlerin, sarayda söz sahibi olmaları mahzurlu olmuştur. Dilimizde yüzyıllardır yaşayan, “sarımsağın gelin edilmesi…”, “şapın yıkanmakla şeker olmayacağı…” ifadeleri kamu vicdanının köklü tespitleridir. Halen dahi, Türk kültüründe gelin alınırken soy araştırılması alışkanlığı da bu değerlendirmelerin sonucudur. Keza Aleviliğin soydan gelmesi ve dışarıdan kız alınıp verilmemesi (yakın zamana kadar) soyun devamı açısından önem kazanmaktadır.
Devam edeceğiz…