Devleti devlet yapan unsurların başında adalet ve ilmiye gelirken hemen ardından askeriye, hariciye, maliye ve siyaseti de eklemiştik.
Maliye ve Önemi:
Napolyon’dan nakledilen ibretlik bir anekdot vardır:
Waterloo savaşını kaybederken, Napolyon, Generalini yanına çağırır ve sorar:
- “Neden kaybediyoruz?”
- “Birçok sebep var, efendim.”
- “ En önemlisini, birinciyi söyler misin?”
- “ Barutumuz bitti efendim.”
- “ Tamam; gerisini anlatmana gerek yok!”
Bir de “Aşıkpaşazade Tarihi”nde kayıtlı bulunan Osman Bey’in mirası vardır:
“Osman Gazi'nin mal mülk olarak nesi varsa miras için araştırdılar. Bakınca, miras olarak fetholunan yerleri gördüler. Ancak altın akçe ve hazine falan bulunmadığına şahit oldular. Fakat sırtak tegele (bir çeşit kaftan) denen kumaşı, at zırhı, tuzlası, kaşıklığı, bir giyim ayakkabısı, koşum atları, bir sürü koyunu vardı… Bundan başka birkaç at sürüsüyle Sultanönü'nde de pingi denen ve eyer arkasına konulan pek çok çift bellemesi bulunuyordu. Bu sayılanlardan başka bir şeyi yoktu.”
(Miras da geçen atlar ve koyun sürüleri “bey konağı”na aittir; kişisel mal değildir.)
Türkiye’de idealist- sağ düşünce manevi-moral değerlere yoğun ilgi gösterirken, madde ve ekonomiyi ikinci planda bırakmıştır.
1980’den sonra, iktidar ortaklığı-devletin nimetlerinden faydalanma noktasına gelen sağ ideoloji mensuplarında ise ideolojik deformasyon ve kimlik değiştirme belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Yokluk günlerinde kuru ekmeği paylaşmayı şeref sayanlar, pasta paylaşmasına rıza göstermeyip, “hepsi benim-bizim grubun olsun” tavrını sergilemişlerdir. Hemen belirtelim buradaki grup “ideolojik” değil, “menfaat” eksenlidir. Bu tutum, Türkiye’de sağ düşünce, milliyetçi-maneviyatçı; tepede liberal kapitalisttir” kabulünün doğmasına sebep olmuştur.
Doğaldır ki, bu tavır, siyasetin menfaat gruplarının eline geçmesi ile sonuçlanmış; bu dönem bırakınız genel merkez-TBMM’ni, parti ile-ilçe-belde başkanlarının çoluk-çocuk-hısım-akrabasıyla siyasetten zenginleştiği dönem olmuştur. Tüm bunlar olurken, kişilerin sağladığı ekonomik imkânlar, devletin ve milletin menfaatleri aleyhine kullanılmış; “tüyü bitmemiş yetim hakkı” kuru sözden ibaret kalmıştır.
Ülke ekonomisi, milletin-devletin geleceği çarçur edilmiş; yabancı devletlere ve uluslararası sermayeye peşkeş çekilmiştir. En tipik örneklerinden birisi, eski bir başbakanın isminin karıştığı doğal gaz alımıdır. Türkiye’ye 45 dolar fiyatla verilmek istenen doğal gaz satıcı (kardeş Türk) ülkeden alınmamış; iki buçuk katından daha yüksek fiyatla yabancı bir ülkenin şirketinden alınmıştır.
….
Öncelikle bir gerçeği kabul edelim. Her iktidar kendi zengin sınıfını yaratır. Hükumet şekli ne olursa olsun bu kural asla değişmez. Türkçemizdeki “bal tutan parmağını yalar” ifadesi de buradan kaynaklanmıştır. Ama bu ifadenin, devletin-milletin varlıklarının çarçur edilmesine dayanak olması düşünülemez.
Devletlerin ekonomik kalkınmasının temeli üretimdir. Üretmeden tüketime yönelen toplumlar “mirasyediler”dir. Üretim, sanayi, ziraat, doğal kaynaklar, bilgi-teknoloji veya ticaretle olur. Üretime yönelmeden mevcutları satıp yiyen; tembelliğe alışan toplumların gelecekten ümitleri kalmaz.
Bir ülke düşününüz ki, çiftçisini, “destekleme” adı altında üretmemeye iter, üretilen zirai-hayvancılık ürünlerini ihraç etmektense, üretmeyerek ithale çalışır; üretenleri zarara sokarak birilerine kazandırmaya çalışırsa, o ülke, -Türkiye gibi geçmişte zirai üretim açısından kendine yeten bir ülke olsa bile- sıkıntıya düşer.
Tabii kaynaklarını yabancı sermayeye bırakan; kendi insanını, kendi ülkesinde yabancı sermayenin işçisi konumunda bırakan ekonomik anlayışın hiçbir milli yönü olamaz. Her türlü fabrikasının yanında vatan topraklarını yabancılara satan, 250.000 dolar karşılığında vatandaşlık hakkı veren yönetimin ve ülkenin değiştirilen demografik yapısı karşısında sessiz kalan toplumun gelecekteki şikâyet hakları da yok edilmiş olacaktır.
Geçmişte Filistin topraklarını Yahudilere satan Arapların, bugün Gazze’de yaşadıklarının bir-iki nesil sonra bizlerin başına gelmeyeceğinin hiçbir güvencesi kalmamıştır.
Her seçim öncesinde bulunduğu iddia edilen doğal enerji kaynaklarının seçimlerden sonra unutulması da ayrı bir konudur.
Ekonomik hayatımız Dilanların, Asyaların, kafalarındaki dolarlara, kollarındaki altınlara ve 3,5 milyon dolar karşılığında satılmak istenen milli hayatımız ve değerlerimiz arasında oyalanmaktadır.
Ve biz uyuyoruz; Uyutulmaya devam ediyoruz da…
Nerede bu derin devlet? O da mı uyuyor?