Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Terazili Kadının Terazisi: II

  “Adalet Mülkün Temelidir” Adaletin sloganı olmuş bu söz, genellikle Atatürk’e atfedilmesine karşılık, gerçekte Hz. Ömer’e ait olduğu bilinmektedir. Ancak şurası da bir gerçektir ki bu sözün sembolleşmesi Atatürk sayesinde olmuştur.   Adaletin temsil edildiği her binada, mahkeme salonlarında yazan bu cümle, toplumun farklı kesimleri tarafından farklı yorumlanmaktadır. Adliye mensupları (özellikle-hakim savcılar) için bu söz, kendilerinin toplumun en temel direği oldukları gibi yorumlanırken; kapalı bir toplum haline gelmeleri ve sosyal ilişkilerinde kısıtlanma ile sonuçlanmaktadır. Bu konuyu daha sonraki yazılara bırakarak “ADALET” ve “MÜLK” kavramı üzerinde durmakta yarar görüyorum. Hemen belirtelim: her iki kelime İslâmî terminoloji kapsamında dilimize geçmiştir.   “Adalet” kelimesi, Arapça olup “ayn-dal-lam”kökünden gelmektedir. Günümüz Türkçesinde amaca uygun olarak birçok farklı anlamda kullanılmaktadır. Başlıcaları, “hak ve hukuka uygunluk”, “herkesin hakkını gözetme”, “hakkı dağıtan-koruyan sistem” olarak özetlenebilir.   “Ayn-dal-lam” kökünden gelen kelimeler Kur’ân’da 28 yerde geçmekte ve “adâletli davranma”, şirkkoşma” (bir varlığı Allah’a denk tutma" ve “fidye” anlamlarına gelmektedir.   TDK günümüz Türkçesinde “adalet”in beş anlama geldiğini vurgulamıştır: “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması”, “töre”, “hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme”,  “bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları”,  “herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk”.   “Mülk” kelimesi ise, Arapça “mim-lam-kef” kökünden gelmektedir.“Sahip ve egemen olma, sahiplik, egemenlik, hükümdarlık, krallık” anlamlarına gelmektedir. Arapça’da, “sahip olma” ve “hükümran olma” aynı kelime ile ifade edilmektedir.   Antik dönemden (MÖ 3000 – MS 500) hemen sonraki Arapça ile yazılmış olan Kur’an-ı Kerîm’de, “mim-lam-kef” kökünden gelen kelimeler 206 yerde geçmekte (malik, melk, mülk, melik,melekut, meleke gibi) ve altı farklı anlama “sahip olmak, kasıtlı, mülk, hükümdar, düzen, melek) gelmektedir.[1]   Mülk, Arapça dilinden Türkçemize geçmiştir.TDK'ye göre mülk kelimesi, “ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz mal”, “vakıf olmayıp doğrudan doğruya birinin malı olan yer veya yapı”, “devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke” anlamlarına gelmektedir.   Hz. Ömer zamanında kullanılan adalet ve mülk kelimelerinin bu kadar geniş anlamları varken; günümüzdeki anlamları ile –son derece sığ- olarak, “adaletin çalışmasını, kişilerin mülkiyet hakkının teminatı” olarak görmek/yorumlamak baştan sona yanlıştır. Hele hele ki, adalet sisteminin parçaları olan kişilerin dokunulmazlıklarını,  uygulamalarından verdikleri kararlardan sorumlu tutulmamalarını ve meslekî kutsallık atfedilmesini kabul etmek mümkün değildir.   “Adalet” kelimesinin hakkaniyet anlamı taşıdığı açıktır. Kanımca Hz. Ömer’in ve Atatürk’ün sözlerinde kastedilen de budur. Adalet dağıtıcıların hakkaniyetten (töreden ve tarafsızlıktan) ayrıldıklarında, kelime asli anlamını kaybederek ikincil veya üçüncül anlamlarına döner. Keza “devlet” anlamına gelen mülk kelimesi “sahiplik anlamını kazanır ki: o zaman da “adalet mülkün temelidir” olan ilke, “şirk (veya fidye) sahipliğin temelidir” anlamlarına döner.   Düşününüz: mahkeme salonlarında, “mülkiyetin temeli şirk ve fidyedir” diye açıkça yazıldığını…   Bu hatayı önlemek her şeyden önce adli sistem çalışanlarının görevidir.   Ama…   Asli görev olarak, müvekkilini savunurken, her türlü yalan ve gerçek dışı iddiayı/savunmayı mubah gören avukatlarla, “yeminli yalan söyleyen” tanık ve/veya bilirkişilerle, “hiçbir kararından sorumlu olmadığı” noktasından hareket eden bilgi ve tecrübe eksikliği bulunan savcı ve hâkimlerle bunu gerçekleştirmenin zorluğu da ortadadır. (Dürüstçe ve ehil olarak görev yapanları hariç tutarak)   Biliyorum birçok kişi bu yazdıklarım için eleştirecektir.   O halde: Bunları niye mi yazdım?   Çünkü: her şeyin başı insan…   Her sistem, her kurum sonuçta insana dayanıyor.   İnsanı düzeltmeden, dünya düzelmiyor.   Devam edeceğiz.   [1] Prof. Dr. Mehmet OKUYAN,  “Kur'ân-ı Kerîm’de Çok Anlamlılık”, Düşün Yayınları, 2013.
Ekleme Tarihi: 09 Mart 2023 - Perşembe
Kenan ERZURUMLU

Terazili Kadının Terazisi: II

 

“Adalet Mülkün Temelidir”

Adaletin sloganı olmuş bu söz, genellikle Atatürk’e atfedilmesine karşılık, gerçekte Hz. Ömer’e ait olduğu bilinmektedir. Ancak şurası da bir gerçektir ki bu sözün sembolleşmesi Atatürk sayesinde olmuştur.

 

Adaletin temsil edildiği her binada, mahkeme salonlarında yazan bu cümle, toplumun farklı kesimleri tarafından farklı yorumlanmaktadır. Adliye mensupları (özellikle-hakim savcılar) için bu söz, kendilerinin toplumun en temel direği oldukları gibi yorumlanırken; kapalı bir toplum haline gelmeleri ve sosyal ilişkilerinde kısıtlanma ile sonuçlanmaktadır. Bu konuyu daha sonraki yazılara bırakarak “ADALET” ve “MÜLK” kavramı üzerinde durmakta yarar görüyorum. Hemen belirtelim: her iki kelime İslâmî terminoloji kapsamında dilimize geçmiştir.

 

“Adalet” kelimesi, Arapça olup “ayn-dal-lam”kökünden gelmektedir. Günümüz Türkçesinde amaca uygun olarak birçok farklı anlamda kullanılmaktadır. Başlıcaları, “hak ve hukuka uygunluk”, “herkesin hakkını gözetme”, “hakkı dağıtan-koruyan sistem” olarak özetlenebilir.

 

“Ayn-dal-lam” kökünden gelen kelimeler Kur’ân’da 28 yerde geçmekte ve “adâletli davranma”, şirkkoşma” (bir varlığı Allah’a denk tutma" ve “fidye” anlamlarına gelmektedir.

 

TDK günümüz Türkçesinde “adalet”in beş anlama geldiğini vurgulamıştır: “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması”, “töre”, “hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme”,  “bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları”,  “herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk”.

 

“Mülk” kelimesi ise, Arapça “mim-lam-kef” kökünden gelmektedir.“Sahip ve egemen olma, sahiplik, egemenlik, hükümdarlık, krallık” anlamlarına gelmektedir. Arapça’da, “sahip olma” ve “hükümran olma” aynı kelime ile ifade edilmektedir.

 

Antik dönemden (MÖ 3000 – MS 500) hemen sonraki Arapça ile yazılmış olan Kur’an-ı Kerîm’de, “mim-lam-kef” kökünden gelen kelimeler 206 yerde geçmekte (malik, melk, mülk, melik,melekut, meleke gibi) ve altı farklı anlama “sahip olmak, kasıtlı, mülk, hükümdar, düzen, melek) gelmektedir.[1]

 

Mülk, Arapça dilinden Türkçemize geçmiştir.TDK'ye göre mülk kelimesi, “ev, dükkân, arazi vb. taşınmaz mal”, “vakıf olmayıp doğrudan doğruya birinin malı olan yer veya yapı”, “devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke” anlamlarına gelmektedir.

 

Hz. Ömer zamanında kullanılan adalet ve mülk kelimelerinin bu kadar geniş anlamları varken; günümüzdeki anlamları ile –son derece sığ- olarak, “adaletin çalışmasını, kişilerin mülkiyet hakkının teminatı” olarak görmek/yorumlamak baştan sona yanlıştır. Hele hele ki, adalet sisteminin parçaları olan kişilerin dokunulmazlıklarını,  uygulamalarından verdikleri kararlardan sorumlu tutulmamalarını ve meslekî kutsallık atfedilmesini kabul etmek mümkün değildir.

 

“Adalet” kelimesinin hakkaniyet anlamı taşıdığı açıktır. Kanımca Hz. Ömer’in ve Atatürk’ün sözlerinde kastedilen de budur. Adalet dağıtıcıların hakkaniyetten (töreden ve tarafsızlıktan) ayrıldıklarında, kelime asli anlamını kaybederek ikincil veya üçüncül anlamlarına döner. Keza “devlet” anlamına gelen mülk kelimesi “sahiplik anlamını kazanır ki: o zaman da “adalet mülkün temelidir” olan ilke, “şirk (veya fidye) sahipliğin temelidir” anlamlarına döner.

 

Düşününüz: mahkeme salonlarında, “mülkiyetin temeli şirk ve fidyedir” diye açıkça yazıldığını…

 

Bu hatayı önlemek her şeyden önce adli sistem çalışanlarının görevidir.

 

Ama…

 

Asli görev olarak, müvekkilini savunurken, her türlü yalan ve gerçek dışı iddiayı/savunmayı mubah gören avukatlarla, “yeminli yalan söyleyen” tanık ve/veya bilirkişilerle, “hiçbir kararından sorumlu olmadığı” noktasından hareket eden bilgi ve tecrübe eksikliği bulunan savcı ve hâkimlerle bunu gerçekleştirmenin zorluğu da ortadadır. (Dürüstçe ve ehil olarak görev yapanları hariç tutarak)

 

Biliyorum birçok kişi bu yazdıklarım için eleştirecektir.

 

O halde: Bunları niye mi yazdım?

 

Çünkü: her şeyin başı insan…

 

Her sistem, her kurum sonuçta insana dayanıyor.

 

İnsanı düzeltmeden, dünya düzelmiyor.

 

Devam edeceğiz.

 

[1] Prof. Dr. Mehmet OKUYAN,  “Kur'ân-ı Kerîm’de Çok Anlamlılık”, Düşün Yayınları, 2013.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.