“Edep sahibi, yediği tokadın sahibini aramaz, sebebini arar.”
Mevlana
Son yıllarda sık sık adliyeye gider oldum. Sağolsunlar (!), eski, üniversite yönetimleri ve bazı akrabalarım…
Öğrendiklerim bana kalsınlar ama karşılığında hukuka güvenimi kaybettim.
Terazili kadının elindeki terazinin her zaman doğru tartmak gibi bir özelliğinin olmadığını;
gözünü ve kulaklarını kapatan bandı, ses ve ışığı geçirdiğini anladım.
…..
İngiliz stratejistJaneMarriot, Arap dünyasında eğitimle ilgili olarak: “"En zeki öğrenciler tıp ve mühendisliğe gidiyorlar.
İkinci derece mezunlar ise, iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derece mezunların yöneticisi oluyorlar.
Üçüncü derece mezunlar ise, siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derece mezunlara hükmediyorlar.
Fakat eğitimde tamamen başarısız olanlar ise, ordu ve emniyete katılarak siyaset ve iktisata tahakküm ederek, onları mevkilerinden indirip, isterlerse öldürüyorlar.
Gerçekten dehşet verici olansa, asla hiçbir okula gitmeyenler parlamentoya seçiliyor, kabile şeyhlerini kullanarak herkesin onlara itaat etmesini sağlıyorlar."görüşündedir.
Bu rapor, şüphesiz, Arap dünyasına yönelik ve Arap halklarının sosyolojisi gözönünde bulundurularak yazılmış. Ancak, ülkemizdeki durum da çok farklı değil.
En zeki-başarılı öğrencilerimiz pozitif bilimler (tıp ve mühendislik) okuyor. İkinci derece mezunlar ise sosyal bilimler, hukuk ve/veya kamu yönetimi okuyor.
Üçüncü derece mezunlar ise diğer branşları tercih ediyorlar.
Tüm bu tercih problemlerinin yanında, son 40 yılda yüksek öğretimin yaygınlaşmasına bağlı kalite düşüşü de göz önünde tutulduğunda…
Yanı sıra, Z kuşağının yaşadığı sosyal davranış değişmeleri de dikkate alındığında, “MÜLKÜN TEMELİ OLAN ADALET”in temsilcilerinin davranışlarındaki farklılıklar ürkütücü boyutlara ulaşmaktadır.
Sadece ilişkiler ağına önem veren ve kendi mesleğinde parlak derece elde edemeyenler ise siyasete giriyor ve oradan ülkeyi yönetiyor.
Bu genel değerlendirmeler içerisinde gönlüm, aklım hukukçuları hep ayrı bir yere koymak istiyor.
Niye derseniz? Hz. Ömer’in sözüne geliyoruz. Adalet Mülkün (DEVLETİN) temelidir.
Kimse kızmasın-darılmasın ama adaletin saygınlığına en büyük zarar yine adalet mensuplarından geliyor.
Temmuz 2022’de yapılan bir ankette, milletimizin % 33.6’sı hiçbir kuruma güvenmediğini belirtmiş. Cumhurbaşkanlığına güvenenler % 11.4,, güvenlik güçleri % 9, sağlık kurumları % 6.7, yargı % 4.8, siyasi partiler % 2.3 Medya % 1.5, TBMM ve diyanet % 1 bulunmuş.
Hepsini anlarım: kabul edebilirim. Ama bu sonuçta iki kurumum güvenilmezliğini hazmedemem.
Asker ve polis, güvenilir olmak zorundadır. Çok yakın zamanlara kadar en güvenilir kurum olarak TSK gelirdi. Güvenilirlik oranı % 70’in üzerinde idi. Niçin bu kadar güven kaybettiğini birilerinin düşünmesi lazım. Diyanet, siyaset ve medyanın güvenilmezliğinden ders alması gerekenler de öncelikle kendi meslek gruplarıdır.
Adalete gelince….
Bu ankete göre, her yüz kişiden 95’ten fazlası yargıya güvenmiyormuş. Devletin temeline; yani devlete güvenmiyormuş. Niçin acaba?
Geliniz bir örnek verelim.
“Gençlik Devirecek” hareketi, “Bu ürün pahalı mı geldi? Erdoğan sayesinde” ve “Bu ürün bizim yüzümüzden pahalı” yazan etiketler-çıkartmalar hazırlayarak marketlerde farklı ürünlere yapıştırmış. Etiketlerin üzerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin resimleri varmış.
Bir savcı, çıkartmalarını hazırlayan görsel iletişim tasarımcısı Mahir Akkoyun’un gözaltına alınması drektifini vermiş. “Emir kulu” polislerimiz de mecburen emri yerine getirmişler. Savcı bey, tasarımcıyı mahkemeye sevk etmiş; karar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış.
“Savcı öyle uygun görmüş” savunmasına sığınmak yetmez. Grafik dizayn etmek suçlamasıyla bir kişiyi polis vasıtasıyla evinden zoraki aldırmanın mantığı olamaz. Yazarsın bir davetiye gelir ifadesini verir. Gereğini yaparsın.
Öte yandan çok daha ağır hakaret ve iftiralar içeren paylaşımlarda “suç unsuru oluşmamıştır” diye yorum yapan savcıların yanında, grafikeri polis zoruyla aldırmayı kabul etmek nasıl mümkün olabilir? Çok daha ağır suçlamalarda çok daha ılıman kararlar veren-tedbirler alan hakimlerimizin-savcılarımızın yanında bu yapılan uygulamanın izahı olabilir mi?
“Kişi ne ederse kendine eder” der bir atasözümüz.
“Kraldan çok kralcı” tutumlar, öncelikle kurumların saygınlığına ve güvenilirliğine zarar verir.
Yine söylüyorum: “Adalet mülkün temelidir.” vecizesinde geçen “MÜLK” devlettir. “Mahkeme kadıya MÜLK değildir/olmaz” atasözündeki “mülk” ise sahiplik anlamındadır.
Tüm adliye çalışanlarına hatırlatalım ki, adalet sistemimiz sizin mülkünüz değildir. Sizler orada görevlilersiniz.
“FATİH’in KILICI da; Sarı HIZIR ÇELEBİ’nin TOPUZU da SİZLER İÇİNDİR.”
Biraz sert bir ifade oldu değil mi?
Gerekçesi “terazili kadın” yazı dizisinin son bölümünde olacak.
Devam edeceğiz.