Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ten sonra, adım adım Osmanlı’nın yönetim anlayışına dönmüştür. Devletin adının “Türk” olduğu silinmeye çalışılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları ve devlet yapısı içerisinde faaliyet gösteren Feodal grupların birisi de Gürcüler ve Gürcücülük akımıdır. Özellikle İç İşleri Bakanlığı’ndaki çalışmaları dikkat çekicidir.
Olayın temelinde, 19. Yy ‘dan itibaren Kafkasya’dan gelen göçmen kabileler bulunmaktadır. Bu kabileler Kafkasya’da iken son derece küçük nüfuslara sahip olmalarına rağmen, Türkiye’de ortak bir coğrafi isimle anılır olmuşlardır. Gürcüler de bunun tipik örneğini oluşturmaktadır.
Kafkasya tarih boyunca göç yolları üzerinde bulunmuş; İpek Yolu’nun önemli bir bölümünü oluşturmuştur. Keza Orta Doğu ve Arabistan’dan Kuzey Avrasya’ya açılmak isteyenlerin de temel yoludur. Avrupa’dan gelen ve Asya’ya açılmak isteyen devletler (Büyük İskender, Roma İmparatorluğu gibi) içinse; coğrafi özellikleri itibarıyle kontrolü güç bir bölge oluşturmuştur.
Bölgedeki kadim Türk varlığı, Orta Asya’dan Türk göçüne (MÖ 5-6 binli yıllar) kadar uzanmakla birlikte, MÖ 8. yüzyıla kadar Kimmerler’in, MÖ 8.-3. asırlar arasında İskitler (Sakalar), milattan sonra Batı Hunları, Uzlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Kumanlar, Hazarlar, Selçuklular, Osmanlılar ve hatta Safevîler ve Nadirşah dönemlerinde devam etmiştir.
Üç bin beş yüz yıllık dönemde Kafkas toplulukları, kabileler halinde yaşamışlar; köklü bir devlet kuramadıkları gibi “MİLLET DE OLUŞTURAMAMIŞLARDIR.” Bunun tek istisnası, daha önceden milli kimliği oluşmuş olan Türkler ve kardeş Turanî kavimlerdir.
Günümüzde dahi bu sosyal özellik aynen devam etmektedir. Günümüzde Kafkas devletlerinin toplam nüfusları 18 milyon civarında olup; bunun 12 milyondan fazlası Azarbeycan’da 3,8 milyonluk kısım Gürcistan’da yaşamaktadır. Bu haliyle Kafkasya’da hiçbir bulunan devlet (Azarbeycan hariç) millet oluşturmak için yeterli nüfusa sahip değildir. Zira, mevcut nüfuslar ancak kabileler veya kabile federasyonu oluşturacak düzeydedir. Dahası, hiç biri büyük devlet oluşturamamıştır.
Gürcistan’a gelince…
Her ne kadar Gürcü tarihçileri geçmişlerini MÖ binli yıllara kadar uzatmaya çalışsalar da, devlet olarak “kabileler federasyonu” ve/veya “hanedan devleti” olmaktan öteye geçememişlerdir. “Gürcü” adı ilk kez İlhanlı (Moğol) (1256-1344) döneminde kullanılmıştır. Daha öncesinde bölgede yaşayanlar için etnik (kabile) kökenli tanımlamalar veya idareci sülalelerin ismi kullanılmıştır. Bunlar arasında Türk asıllı Orbelli Sülalesi, Kubasar Sülalesi (Kıpçak), Bagratlı Sülalesi (Hristiyan Oğuzlardandır), Cak Sülalesi de bulunmaktadır.
Gürcistan’da Abhazlar, Osetler, Megreller, Svanlar, Lazlar, Acarlar ve Borçalı Türkleri yaşamaktadır. Hıristiyan Kartvel halkı Tiflis ve çevresinde (Kartli veya Kakli denilen bölgede) yaşamaktadır. Acaralar, soy olarak Turanî bir tarihi kavim olan Kolhlardan (Kolchi/Kolhida) veya Ağaçeri-Türk grubundan geldikleri iddia edilmiştir.[1] Diğer Türk kökenli veya akrabaları da eklersek Gürcistan’ın nüfusunun en az % 30’unun Türk kökenli olduklarını kabul etmek gerekecektir.
Türkiye’de Gürcü kelimesi Acara’dan gelen göçmenler için de kullanılmaktadır. Bu gün Anadolu’da bulunan ve Gürcü olarak tanımlanan vatandaşlarımızın tamamına yakını Türk asıllı olup Acaraların torunlarıdır. Acaralılar, aynı dönemde İstanbul’a göç eden az sayıdaki Hıristiyan Kartvellerle hiçbir ilişkiye geçmemişlerdir. Öte yandan Kartveller, Acaralıları kendilerinden görmeyip “Tatar” olarak adlandırmaktadır.
İstiklal Savaşı yıllarında, Moskova anlaşmasını imzalamaktan dönen Dr. Rıza Nur -Batum’dan bahsederken- “Bizde Acaralara Gürcü derler. Burada bunlara Gürcü derseniz size kurşun atarlar” demektedir. Keza kendisini İngilo Gürcüsü olarak tanımlayan bir güncel yazar, Zakatala’ya (Azerbaycan’da) yaptığı seyahatta bir Acara’ya sorduğu “Sen Gürcü müsün?” sorusuna, “Uy Allah etmesin. Biz Müslümanız” cevabını almıştır.[2]
Bu noktada Gürcülerin ve Acaralıların tarihlerini ayrı incelemek gerekmektedir.
3,8 milyonluk Gürcistan nüfusu, ve çok farklı etnik çeşitlilik gösterir. Yaklaşık % 3,8’ini Kartvel halkı, Acaralar (Kıpçaklar), Lazlar, Mergeller ve Svanlar oluşturur. Keza, Azerbaycan Türkleri (% 6,5), Ermeniler (% 5,7), Ruslar’ın yanında (%1,5), Abhazlar, Osetler, Çeçenler, Asurîler, Gürcistan Yahudileri, Kabardeyler, Tatarlar, gibi küçük gruplar bulunmaktadır. Kartli dilinden gelişmiş olan Gürcüce, resmi dil olmakla birlikte, gündelik hayatta her grup -çok çeşitli olan- kendi dillerini konuşmaktadır.
Gürcistan nüfusunun yaklaşık % 80’i Ortodoks Hristiyan, % 20’si Müslüman’dır.
Antropologlar, arkeologlar ve dilbilimcilerin yanı sıra Gürcistan tarihçileri tarafından, Gürcülerin atalarının (Proto-Kartveli), arakaik dönemden beri Güney Kafkasya ve Kuzey Doğu Anadolu’da yaşayan kabileler olduğunu ileri sürülmesine karşılık; arkeolojik, genetik ve sosyolojik araştırmalar, son derece hareketli bir bölge olan Kafkasya’da kadim kabilelerin göçlerle yoğun olarak karşılaşıp karıştıklarını göstermektedir.
Arkaik ve Antik çağlarda bölgede yaşayan Kolhlar ve İberler, Kartvellerin öncüleri olarak gösterilse de kurdukları Kolhis Devleti (MÖ 7. yy) ve İberya Krallığı (MÖ 1350?) kabile devletlerinden öteye geçememiştir.
Fanatik Gürcü tarihçiler, bu iki devleti Kartvel kimliğinin başlangıcı kabul etse de sosyolojik olarak millet oluştuğunu söylemek imkânsızdır.
Kaldı ki, o tarihlerden bu yana sayısız kavim Kafkasya’dan geçmiş; iz bırakmıştır. Kafkasya’nın mahalli kültürlerindeki Hind-Avrupa kökenli izler o göçlerin sonucudur.
Ancak son 1500 yıl içerisindeki göçlere baktığımızda, Kafkasya’nın kavimler kapısı adını fazlasıyla hak ettiğini görmekteyiz. Söz konusu kavimlerin büyük çoğunluğu da Turanî’dir.
Bazılarının da kökenleri açık olarak bellidir: Gürcü Yahudileri gibi…
Gürcü (Kafkasya Yahudilerin) tarihleri, II. Nebukadnezar (MÖ 605–562) zamanındaki Babil Sürgünü’ne (MÖ 6. yy) kadar uzanmaktadır. Tiblis’de (Tiflis), Kartveller’den ve hatta Aşkenazlar’dan ayrı yaşamışlardır. İbraniceden kelimeler de bulunan Gruzinik dilini konuşurlar.
1970'lere kadar nüfusu 100.000 civarında olan cemaatin çoğunluğu göç etmiştir. Günümüzde 15.000 dolaylarında oldukları tahmin edilmekle birlikte kimliklerini gizleyen (kripto) grubun bulunması muhtemeldir. Yahudilerde yaygın olan G, K ve J haplotiplerinin Karetvellerde de sık görülmesi dikkatleri çekmektedir.
Hz.Osman döneminde (MS 644-656) İslâm ordularının Kafkasya sınırına ulaşması ile tarihlerinde yeni bir dönem açıldı. Emevî-Abbasî ordularına karşı Musevi-Hıristiyan Türklerden yardım alan yerli halk Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde geniş ölçüde Müslümanlığı kabul etti.. (11. yy Kıpçak-Kuman Türkleri’nin Kafkasya’ya kitlesel göçlerine sahne oldu.) Hıristiyanlıklarını koruyan tek grup olarak Kartveller kaldı.
Devam edeceğiz.