Türkiye’de yaygınlaştırılmak istenen öylesine sakat bir anlayış-kabul vardır ki, “kadim Anadolu halklarının tamamı gayri Türk’tür ve gayrimüslimdir. Malazgirt Savaşı’ndan, söz konusu halk ihtida etmiştir. Dolayısıyla Anadolu Türklüğü’nün büyük kısmı köken itibarıyla Türk ve Müslüman değildir.”
Bu iddialar, gerçek dışıdır. Açıklayalım.
Olayı iki açıdan ele almak gerekir. ,
- 11. yy öncesinde Anadolu’da yaşayan kadim devlet ve toplulukların lisanlarına ve yazıtlarına bakıldığında Türkçe kelimelerin çokluğu ve runik Türk alfabesiyle uyuşmaları kadim kültür-dil birliğini göstermektedir. Yazılı kaynaklara geldiğimizde, petrogliflerdeki, hyerogliflerdeki ve tabletlerdeki yazıların Orta Asya’dakilerle benzerliği şaşırtıcı derecede dikkat çekicidir. Daha açık ifade ile kadim Anadolu kültür ve medeniyetleri ile Türklüğün arasındaki benzerlikler tesadüf olamayacak kadar yoğundur.
Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu dönemine (MS 550-1453) geldiğimizde, yazılı kaynaklar, Kafkasya ve Balkanlar üzerinden gelen Türklerin Anadolu’yu vatan edindiklerini göstermektedir.
Ne yazık ki, Anadolu’ya yerleşen bu Tük oymaklarının tamam, zamanla ihtida etmiş ve öz (milli) kimliklerini kısmen veya tamamen kaybederek mahalli isimlerle anılır olmuşlardır. Artık, Anadolu’daki BULGAR DAĞLARI, BOLKAR olmuş; Karadeniz bölgesine yerleşen KIPÇAKLAR, KUMANLAR, LAZ veya PONTUS ismiyle anılmaya başlamış; Doğu Anadolu’ya yerleştirilen SARIŞIN MAVİ GÖZLÜ UZLAR, PEÇENEKLER, KÜRT olarak tanımlanmışlardır.
Nereden mi çıkarıyoruz bu sonuçları….
Kiliselerin vaftiz defterlerinden…
XI. asır öncesi vaftiz kayıtlarında bol miktarda TÜRK İSİMLİ PAPAZLARa ve TÜRKÇE ADLARLA VAFTİZ EDİLEN ÇOCUKLARA rastlamaktayız. Bu tespit, Malazgirt öncesinde Anadolu’da Hıristiyan Türklerin varlığını kanıtlamaktadır.
2. Anadolu’da Türklüğün, “aslî-devlet kurucu dil ve kültür” halini aldığı dönemde (Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar) ihtida hareketleri, söylenenlerin aksine hiçbir zaman kitlesel boyut kazanmamıştır. Devlet yönetimi tarafından da reayanın Müslümanlaştırılması gibi bir uygulama yapılmamıştır.
Öte yandan Arap-Bizans ilişkileri (ve mücadeleleri) başladığı zamandan itibaren Anadolu topraklarında –az da olsa-, Müslümanlığı kabul edenlerin olduğu bilinmektedir. Nitekim, Fatih 1461 yılında Trabzon’u fethettikten sonra tutulan ilk beş Tapu Tahrir Defterlerinin incelenmesinde “Kâdim Müslüman” ifadelerinin bulunması, bölgede fetih öncesinde de Müslümanların bulunduğunu kanıtlamaktadır.
Diyeceksiniz ki, Müslümanlaşma (ihtida) hiç olmadı mı?
Tabii ki olmuştur. Şeriye sicil defterlerinde ev ev, Müslümanlığı kabul eden herkes kayıt altına alınmış ve vergiden düşülmüştür. Hatta, aile reisleri (erkekler) İslâmiyet’i kabul ettiklerinde Hıristiyan kalan eşleri, çocukları da vergiden düşmüştür. (Bu da İslâm’ın ihtida karşısında, Müslüman erkeklerin gayrimüslim kadınlarla evlenebilmelerine dayanan zayıf noktasından kaynaklanmaktadır.
Olayı tarihi belgelere dayanan rakamlarla açıklarsak:
Osmanlı’nın yükselme dönemine denk düşen, 1486-1583 yılları arasında Trabzon’da toplam 10 ihtidâ[1]¸ Bursa’da 1472’den 1909’a 835 ihtidâ[2] olayı tespit edilebilmiş olması bu görüşümüzün kanıtıdır. İstatistiki olarak Trabzon’da yılda 0.1, Bursa’da 1.9 kişi Müslüman olmuştur.
Trabzon’da (Erzurum, Kars, Gümüşhane dahil) 1700-1770 arasında 262 ihtida olmuştur. (Yılda 3.74 kişi), Buı rakamların, 136’sı Yomra, Akçaabat, Maçka’dadır. Rum Ermeni sayısı 254. Bunların sadece 35’i kadındır.[3] Bu rakamlar, tüm bölgede Müslümanlığı kabul eden 227 erkekten sadece 35 tanesinin eşlerinin, kız çocuklarının (?) Müslümanlığı kabul ettiklerini göstermektedir. Ki bu da, 70 yılda 192 Hıristiyan’ın, vergiden kurtulmak için ihtida ettiklerinin (etmiş gibi göründüklerinin?) kanıtıdır. (Yılda 2,74 kişi)
Bu rakamlara karşılık Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünde görevli Heat W. Lowry’nin 1583’ten sonra “ihtida salgını”ndan bahsetmesini anlamak mümkün değildir. Lowry, Müslümanlaşma eğilimini “bu yüzyılda Müslüman olmak Hıristiyan kalmaktan daha ucuzdu. Diğer bir deyişle Hıristiyan olanlar Müslümanlardan daha çok vergi veriyordu.” şeklinde izah eder.[4]
Amasya-Tokat’ta 1624-1738 arasında sadece 35 ihtida vakası olmuş. 6’sı kadındır. 1694’e kadar hiç yoktur.[5]1694-1738 tarihleri arası esas alındığında, yıllık ihtida sayısı 0.79’dur. Sadece aile erkeklerinin ihtida ettiği oran ise 0.52’dir.
Diyebilirsiniz ki: Bunlar çevreye ait rakamlardır. Merkezdeki gerçek nedir?
Hemen belirtelim yukarda verdiğimiz Bursa’ya ait rakamların göreceli yüksek oluşu, Bursa’nın merkez ile yakın ilişkisine bağlıdır.
Hemen belirtelim yukarda verdiğimiz Bursa’ya ait rakamların göreceli yüksek oluşu, Bursa’nın merkez ile yakın ilişkisine bağlıdır.
Ve merkez…
Zaten sorun orada…
Devam edeceğiz…..
[1] Kenan İnan, “Trabzon’da ihtida olayları”, Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri,
Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, 2. Baskı, Trabzon, 2000, s 245-252.
[2] Osman Çetin, “Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları(1472-1909),” Doktora tezi, (1994) s 34-35.
[3]Miraç Tosun, XVIII. Yüzyıl Trabzon’unda Cemaatler Arası İlişkiler. Doktora Tezi.
[4]Heat W. Lowry, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2005. s: 166
[5]Gürkan Cevger, Şer'iyye Sicillerine Göre Amasya Kazasında İhtida Olayları (1694-1738).