Siyaset üstü yazmaya devam ediyoruz.
İstanbul’dan gelen bir akademisyen aday için, “Türk Ocağı başkanlığım döneminden kısmen hatırlıyorum.” şeklinde bir ifade kullanmıştım. Hata etmişim. Söz konusu aday, benden önceki dönemlerde Türk Ocağı’na gelip gidermiş. Yüz yüze görüşmemiz olduğunu da hatırlamıyorum. Kendisine ve tüm adaylara bol şans diliyorum.
Bu günkü yazımızın konusu dostum ve arkadaşım olan Ümit Özdağ ve Sinan Oğan hakkında olacak. Sn Özdağ’ı yakinen tanırım. Oğan hakkındaki bilgilerim medya ve yakın dostlar vasıtasıyla edindiklerimdir.
Sn Özdağ kundaktan ve babasından aldığı genler dolayısıyla milliyetçidir. Gerek kendisi ile ve gerekse babası rahmetli Muzaffer Özdağ ağabeyle birlikteliğimiz olmuştur.
İyi bir stratejist ve düşünce adamıdır. Devlete ait kritik personelin yetiştirilmesinde ve uluslararası stratejilerin hazırlanmasında ciddi hizmetleri vardır. Siyaset sahnesine geçtikten sonra, en son Zafer Partisi” ve “mülteciler politikasına yaptığı eleştiriler ile gündeme geldi. Kim de derse desin, yalnızca bu çalışmaları bile başlı başına hizmettir.
Kendisine yapılan eleştirilerin en başında da bu çalışmalar ve kendisinin istihbaratçı olduğu geliyor. Her ne kadar kendisi istihbaratçı olmadığını ısrarla vurgulasa da “devlete hizmet” noktasındaki faaliyetlerini açıkça söylüyor.Acı olan bu suçlamaları yapanların neredeyse tamamının, Sn Özdağ’ın milletvekili ve genel başkan yardımcısı olduğu partiden gelmesi.
İngilizlerin bir deyimi vardır. “Goodmorningaftersupper” derler. Türkçesi “akşam üzeri yemeğinden sonra günaydın” demektir. Daha başka bir ifade ile “Yeni mi uyandın” demektir. Bu vatandaşlara söylenebilecek başka deyimler de var tabii ki.. Örnek olarak, “Kazan kazana demiş ki, kıçın kara. O da cevap vermiş: Seninki benimkinden kara.”
Hatta bir de “keçi-koyun-arktan atlama” hikayesi vardır. Onu da başka bir zaman anlatırım.
Diyeceksiniz ki, devletin birimlerine yardımcı olmak veya onlarla çalışmak suç mu? Asla kabul edemem. Bir teşkilatın içine girip de aldığın emirler doğrultusunda provokasyon yapıyorsan, onun adı davaya ihanettir. Ortak paydalar doğrultusunda işbirliği yapıyor ve “emir-fikir veren” konumunda isen iş değişir.
Rahmetli Türkeş Bey’in konumu da böyle idi. Putin de böyledir. Uluslararası ve ulusal politikalarla ilgilenen tüm sivil toplum örgütlerinin de durumu budur.
Dahasını söyleyeyim: devletin güvenlik kurumları gerek gördüğünde herkesin bilgisine başvurur. Bilgi-gözlem alır. Almak zorundadır. Bu çalışmalardan ancak, yarası olanlar gocunur.
Orta Asya’ya giden, Avrupa’da, Afrika’da, Amerika’da çalışmalar yapan tüm akademisyenler, iş adamları, öğrenciler bir şekilde bu çalışmalar için adaydırlar. Bu normaldir. Normal olmayan bir grubun içine sızıp onu yıkmaya-saptırmaya-suç işletmeye çalışanlardır.
Sinan Oğan’a gelince: 5-6 dil bilen, doktora sahibi, konuştuğunda sözünü tartarak kullanan, devleti yakından tanıyan bir Türk milliyetçisi.
Başka bir şey bulamadıklarından: suçlamak için kullandıkları tek argüman Caferi olması.
Böylelerini ciddiye almaya değmez.
Her ikisi içinde kullanılan başka bir söylem: seçilme şanslarının olmadığı.
Göreceğiz.
Adam berberin sandalyesine oturmuş ve sormuş: “Saçımda kır çok mu?”
Berber cevap vermiş: “Birazdan önüne düşünce görürsün.”
% 50-60 oy oranlarından bahsedenler için 15 mayıs sabahını ve % 50+1 i nasıl sağlayacaklarını merak ediyorum.
Bize gelince: 1968’de % 1 ile başlamıştık.
Yine başlarız!
BU AZİZ MİLLET VAR OLDUKÇA; BİZ VARIZ.
Ve..MADEM Kİ BİZ VARIZ; MADEM Kİ SEN VARSIN; DUALARIN ÜZERİNE OLSUN AZİZ MİLLETİM.