Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) ilk muhacirleri Habeşistan'a gönderince Necaşi onlara; "Sizi kendi halkınızdan ayrılmaya zorlayan nedir" diye sorar. Cafer bin Ebu Talib (r.a): "Ey kral, biz cehalet içinde yüzen, putlara tapan, Allah adına kesilmemiş etleri yiyen, kötülük yapan ve güçlünün zayıfı ezdiği bir topluluktuk. Allah bize kendi aramızdan soyunu bildiğimiz bir elçi gönderene kadar bu hal üzereydik. O bizi Allah'a çağırdı. O' nun birliğine inanmamız ve yalnızca ona ibadet etmemiz gerektiğini, bizim ve babalarımızın taptığı taş ve putlara tapmamamız gerektiğini öğretti. Bize doğru söylemeyi, verdiğimiz sözü tutmayı, akrabalık bağlarına ve komşu haklarına saygı göstermeyi, kötülüklerden ve kan dökmekten sakınmayı emretti. Biz bir tek Allah'a inanıyor, O'na ortak koşmuyoruz. O'nun yasakladıklarını haram, serbest bıraktıklarını helal kabul ediyoruz. Bu yüzden halkımız bize karşı çıktı ve bizi Allah'a ibadeti bırakıp putlara tapmaya zorladılar" der.
Hikayenin gerisi biliniyor ama, Hz Cafer'in cahiliye devri ile ilgili söyledikleri, bize günümüzde yaşanan bazı şeyler için hatırlatma yapıyor olmalı.
* Burada sayılan yanlışların nerede ise tamamına yakını, dini istismar eden ve kendisini Müslüman olarak tanımlayan kişi ve guruplar tarafından yapılmıyor mu?
* Putlara tapanlar müşrik ise kişileri tabulaştıranlar Müslüman kalabiliyor mu?
* Günümüzde siyasi ve ekonomik gücü elinde bulunduranların faiz sistemi ile zayıfların kanını emdikleri inkar edilebilir mi?
* Ebu Cehil zihniyetini benimsemiş bir toplumda; hak ve adaleti getirmek için bize gönderilen ve ömrünü savunma yaparak geçirmek zorunda bırakılan Merhum Necmettin Erbakan hocaya ve dâvâsına gereğince destek verebildik mi?
* Konuşurken doğru olmayı, sözümüzü tutmayı, yalan konuşmamayı ve Allah'ın hükmü ile çelişki arz eden hususlarda kulların koyduğu kurallara itaat etmemeyi becerebildik mi?
Cafer bin Ebu Talib'in (r.a) cahiliye tarifini gördükten sonra, bizler kendimizi şuurlu Müslüman olarak tanımlayabilirsek helal olsun bize!