Allah (c.c.); fertler, milletler ve tüm insanlık için bir yol haritası çizmiş ve bunu bir takvime bağlamıştır. Neyin nerede ve nasıl olmasını murat etti ise o öyle olur. Eğer kul merkezli plân Allah'ın (c.c.) programı ile örtüşüyorsa, kul başarılı gibi görünür. Ama aslında yürüyen Allah'ın (c.c.) takvimidir.
Bundan; madem olacakları bizim değiştirme gücümüz yok, öyle ise yapılan zulme, yanlışlık ve haksızlıklara karşı mücadele etmeyelim ve seyredelim şeklinde teslimiyetçi bir yaklaşımı kastettiğim anlaşılmasın. Biz Allah'ın (c.c.) takviminin ne olduğunu bilmiyoruz. Öyle olunca inancımız gereği zulmün kaldırılması, Hâkk ve Adaletin tesis edilmesi için mücadele etmek zorundayız. Belki Allah (c.c.) adaleti bizim gayretimiz neticelendirecektir.
Halit Bin Velit (r.a) askeri dehası yüksek bir mücahittir. Onun kumanda ettiği İslâm ordusu her zaman galip gelmektedir. Askerler ve toplum arasında alınan galibiyetler, Halit Bin Velit'in şahsi becerisi şeklinde yorumlanmaya başlanır. Halk arasında yaygınlaşan bu itikadı hastalığın giderilmesi için Halife Hz. Ömer seferde olan ordunun başındaki Halit Bin Velit'i kumandanlıktan alır ve geri hizmette görevlendirir. Çünkü; toplum nezdinde baş gösteren zaferin kullardan geldiği itikadı hastalığını yok edip, başarının Allah'tan (c.c.) olduğu şuurunu yerleştirmektir.
Günümüz dünyasında; tarihe mal olmuş işlerin, halen kişilerin başarısı olarak algılanması veya geleceğin kişisel beklentiye havale edilmesi; aradan 15 asır geçmiş ve yüzlerce olay yaşanmış olmasına rağmen İslâm'i kimliğimizin henüz kamil manada oturmadığını gösteriyor. Halen doğru ve sağlıklı sisteme arkamızı dönüp, kişi merkezli beklenti içinde olmamız itikadı alanda büyük bir ateş çukuru kenarında akrobasi yapmamız anlamına gelir.
Toplumu selamet sahillerine sağ salim çıkarmak istiyorsak, önce başarının gerçek sahibini olan Allah'ın (c.c.) ipine sarılmak ve kul merkezli beklentilere sırt çevirmek zorundayız.
Allah'ın (c.c.) ahir ve akıbetimizi hayretmesi dua ve dileklerimle.