Müslüman; her zaman ve her şartta iyinin, doğrunun, haklının ve adaletin yanında, kötünün, kötülüğün, fenalığın yanlışın ve zulmün karşısında olmak zorundadır.
Bu bir tercih değil Allah'ın (c.c.) emridir ve zaruridir. Müslüman’ım diyen herkes bu emre gücü ve yetkisi kadar riayet etmekle yükümlüdür. Müslüman gördüğü yanlışa ve zulme gücü yetiyorsa eli ile engel olmak, gücü yetmiyorsa dili ile müdahale etmek zorundadır. Buna da gücü yetmezse kalbi ile kötüye ve kötülüğe buğz etmesi gerekir. Bunu da yapamıyorsa "Ben nerdeyim" diye kendisini hesaba çekmesi lazım gelir.
İslâm alimleri; zalim idarecilere yaptıkları zulmü söylemenin ve onları yanlıştan döndürmeye gayret etmenin en büyük cihad olduğunu söylerler. Özellikle bu yanlışlık Hak ile batıl arasında yaşanması durumunda zulme taraf olma veya sessiz kalmanın küfür olduğunu söyleyenler var. Merhum Erbakan Hoca "Hak'kın hakimiyeti için çalışmamakla, batılın hakimiyeti için çalışmak arasında bir fark yoktur" diyerek; kendisini Müslüman olarak tanımlayanların zulme sessiz kalmayacağını işaret etmiş. Humeyni de "Hak ile batılın çarpıştığı bir yerde tarafsız kalmak, Hak'kın mağlubiyetine razı olmak demektir ki, bu küfürdür" diyerek bir Müslüman’ın haksızlık karşısında duracağı yeri göstermiştir.
Günümüzde Gazze'de yaşanan ve insanın kanını donduran olaylara gücü ve yetkisi dahilinde tepki gösteremeyip seyirci kalan ve daha ötesi zalime stratejik destek verenlerin kendisini Müslüman olarak tanımlamaları ne kadar samimi olabilir?
Müslümanlık bir söylem dini değil, bedeli ne olursa olsun, yeri ve zamanı gelince, zulme ve haksızlığa karşı eylemi emreden bir dindir. Ama, lakin ve fakat gibi uyduruk bahanelerin arkasına sığınıp emir niteliği olan esaslara arka dönmek bir Müslüman’a yakışacak tavır olamaz.
Bu nedenlerle her Müslüman tüm dünyanın gündeminde olan Gazze'deki zulme karşı tarafını belli etmek ve zulme destek veren zihniyetlere karşı tavır almak zorundadır. Bu bir tercih değil zarurettir.