Tarihte rol modelleri değişiyor ancak, insanların inanç hastalıkları değişmiyor. Küfrün dili Bin Beş Yüz sene önce ne ise bugün de küçük farklılıkla aynısı. İnsanların gafleti ve sapkınlıkları asırlar öncesi ne ise, başvurulan kaynaklardan bugün de aynı olduğu görüyoruz
Hz. Abdülkadir Geylâni'nin 1151 yılında bir Cuma günü sabahında yaptıkları sohbetten bir kesiti aynen arz etmek istiyorum.
"Dünya sultanları halkın çoğuna put oldu. Dünyada zenginlik, afiyet hali, güç, kuvvet, her biri birer ilah oldu. Yazıklar olsun size, dalı tuttunuz kökü bıraktınız. Halbu ki asıl olan köktür. Rızka muhtaç olanı, rızık veren olarak tanıdınız. Kulu, efendi bildiniz. Gücünüzü kavi sandınız. Ölüyü diri gördünüz. Artık sizde iyilik kalmadı. Artık size uyamam, yolunuza giremem. Ben sizden ırak selamet düzlüğündeyim; sünnet üzereyim. Bid'ata sapmam. Tevhit yolunu tutarım. İhlâsa sarılırım. Riyayı bırakırım. Nifaka bakmam. Halkı aciz, zayıf ve güçsüz görürüm; ezilmiş bilirim."
"Ey şahsi arzuları içinde hapsolup kalan, kullara kul olan, sonunu bilmeyen, Hakkı tanımayan; Aziz ve Celil olan Hakkı bilmiyorsun. Bunların cahilsin. Ölümü düşün, ölümü düşün. İşleri ona göre ayarlamak her hayrın ve selametin anahtarıdır."
Bu konuşmadan; Allah'ı (c.c.) unutarak veya hükmüne arka dönerek, güçlü veya iktidar sahibi olan sanal güçlerin kurallarına uyma hastalığının her zaman var olduğunu görüyoruz. Allah'ı (c.c.) bırakıp kula kul olmak; tarihin her döneminde kişinin imanını tehdit eden bir hastalık veya kişilik bozukluğu imiş.
Allah'ın (c.c.) bizleri bu tür hastalıklardan koruması dua ve dileklerimle.