Toplum olarak tam bir akıl tutulması yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı seçiminde millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu'nun kaybetmesi üzerine tüm oklar ona çevrildi. Yok efendim altılı masayı iyi yönetemedi veya şartlar bu kadar lehine iken seçimi kazanamadı gibi ilk bakışta doğru gibi görünen bir yığın suçlamalar.
Nasrettin Hocanın evine hırsız girer. Onu teselli için gelen herkes; yahu Hoca kapıyı niye kilitlemedin, adam evini böyle boş bırakır mı gibi bir yığın ifadeler kullanırlar ve hocayı üzerler. Kendisini teselli etmesi gerekenlerin ağız birliği yaparak suçlamalarına hoca; Yahu şu hırsızın hiç mi suçu yok diye karşılık verir. Sayın Kılıçdaroğlu’nu hedefe alanlara "hırsızın hiç mi suçu yok" demek gerekiyor.
Tek adam yönetiminden demokratik sisteme yeniden geçirilmesi için altı siyasi parti lideri bir araya geldi, iktidar olunması halinde neyin nasıl yapılacağına dair uzmanlar tarafından hazırlanan prensipler protokole bağlandı. Ortak akıl ile aday ismi açıklanır açıklanmaz altılı masada oturan birileri çıkıp "Aylarca yapılan hazırlıkları sabote eden ifadelerle" altılı masadan ayrıldı. Millet İttifakına olan güven duygusunu yaralayan ifadeler kullandı. Liderler ortak adaya oy vermeleri hususunda seçmenlerini ikna edemedi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen tek suçlu olarak adayın hedefe alınmasına bakılınca insanın; masadan kalkan, kendi seçmenlerini ikna edemeyen liderlerin ve yıllarca yalana teslim olan seçmenlerin hiç mi günahı yok diyesi geliyor.
Bizler gücümüzü aşan her şeye "Olanda hayır vardır" der acziyetimizi teselli ederiz. Her zaman olduğu gibi yine olanda hayır vardır deyip geçelim.