Vizyon Kuyumcu
Kenan ERZURUMLU
Köşe Yazarı
Kenan ERZURUMLU
 

Nerede Bu Derin Devlet? XXI

Adliye Sınıfı: “Adalet mülkün temelidir.” Adaletin temsil edildiği her binada, mahkeme salonlarında yazan bu cümle, toplumun farklı kesimleri tarafından farklı yorumlanmaktadır. Adliye mensupları (özellikle-hâkim savcılar) için bu söz, kendilerinin toplumun en temel direği oldukları gibi yorumlanırken; kapalı bir toplum haline gelmeleri ve sosyal ilişkilerinde kısıtlanma ile sonuçlanmaktadır. Adaletin sloganı olarak sembolleşmiş bu söz, genellikle Atatürk’e atfedilmesine karşılık, gerçekte Hz. Ömer’e aittir. Hz. Ömer zamanında kullanılan adalet ve mülk kelimelerinin bu kadar geniş anlamları varken; günümüzdeki anlamları ile –son derece sığ- olarak, “adaletin çalışmasını, kişilerin mülkiyet hakkının teminatı” olarak görmek/yorumlamak baştan sona yanlıştır. TDK’a göre, günümüz Türkçesinde “adalet”in hukukî anlamları: “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması”, “hakkı gözetme”dir “Mülk” kelimesi ise, köken olarak Arapça’dır. “Sahip olma”, “hükümrân olma”, “sahiplik”, “egemenlik”, “hükümdarlık” anlamlarına gelmektedir. Kısacası,  “Adalet mülkün temelidir” sözü, “adalet, devletin, hükümranlığın ve egemenliğin temelidir” anlamını taşımaktadır. Ve demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığı prensibidir. Yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığı… Yani birbirlerinin kontrolünden ayrı olmaları.. Günümüz Türk adalet sistemine bakmadan önce, birkaç temel konuya değinmekte yarar vardır. Önce cübbeler…. Günümüzde cübbe, 3 meslek grubunun sembolü halindedir. İlim ehli (kariyer yapanlar için), din-ilahiyat ehli ve adalet (hukuk) ehli. Ancak, her işimizde olduğu gibi, cübbe giyilmesinde de sıkıntılar bulunmaktadır. Her şeyden önce cübbenin özelliklerinin bilinmesi ve cübbeyi taşıyacak mesleki ve kişisel olgunluğun bulunması gerekir. Cübbe giydirilirken meslekî değerlendirmeler kadar sosyal ve kişisel değerlendirmelerin de yapılması gerekir. Öncelikle cübbenin ortak vasıflarından bahsedelim: Cübbeler siyahtır. Üzerine konan hiçbir tozu ve lekeyi saklamaz; hemen ortaya koyar. Dolayısıyla leke-pislik kabul etmezler. Son zamanlarda üst düzey akademik-ilahiyat (dinî)- hukuk yöneticilerde beyaz ve süslü cübbe giyme alışkanlıkları başladı. Bu uygulama, taşıyanın olgunluğu-tevazuu ve hoşgörüsüne aykırıdır. Zira, insan-ı kâmillik yolunda “büyüdükçe küçülmek esas”tır. Cübbenin diğer iki özelliği ise “düğmesinin ve cebinin olmaması”dır İdareci olan akademisyenler ve ilahiyatçılar, hele ki bilimsel değil de idari (filimsel?) yükselişlerini süslü cübbelerle göstermeleri “hazımsızlığın belirtisi”dir. Rektör ve Diyanet İşleri Başkanı olmuş kişi, beyaz süslü cübbe giymeyi meziyet sanıyorsa, dört veya sekiz yıl sonra o makamdan ayrılıp eski cübbesine döndüğünü düşününüz. Diyanet işleri başkanı, görev süresince sormalarla süslü beyaz cübbe giyiyorsa, cübbe giyemeyen atayıcısı onu görevden aldığında düşeceği durumu tahayyül ediniz. Hukukta ise Anayasa Mahkemesi ve İdari Yargı üyeleri kanunla belirlenen farklı renkli cübbeler giyerler. Bu cübbeler de makama hastır. Görev bittiğinde kullanamazlar. Veya… Makama bağlı olarak beyaz cübbe giyen yüksek hâkimler, süreleri dolduğunda aynı cübbeyi giyemezler. Gelelim avukatların cübbesine…. O biraz farklıdır... Avukatlık cübbesinin tarihî süreçte, ilk kez antik çağda Eski Yunan ve Roma döneminden kalma bir uygulama olduğu rivayet edilmektedir. O dönemlerde gezici avukatların şehir şehir gezerek halka yardımcı oldukları, kolay tanınmaları için şapkalı siyah palto-cübbe giydikleri söylenmiştir. Bu kişilere, “güzel konuşan” anlamına gelen “Advo Catus”tan gelen, “Advocati”, “Orator” ve “Patronus” sıfatları kullanılmıştır. Öte yandan, her ne kadar Eski Roma döneminde avukatların ücret almasının onur kırıcı bir davranış olduğu kabul edilse de Oratorlar, şapkalı-kapüşonlu ve iç cepleri bulunan cübbeler giyerler, müvekkilleri de hediyelerini bu cübbelerin içine koyarlarmış. Yeniçağ Almanya’sında gezici avukatlar bulunmaktadır. Avukatlar, bu dönemde ve bu coğrafyada pek makbul sayılmayan bir meslek grubu olarak tanımlanmışlardır. Prusya Kralı I. Friedrich Wilhelm tarafından verilen 1726 tarihli kararnamede ‘Biz düzenlemekteyiz ki, ‘‘Avukatların dizlerinin altına kadar gelen yünlü siyah paltolar giymelerini ciddi bir şekilde buyuruyor ve emrediyoruz, bu hergelelerin (Almancası: Spitzbube, hergele, yankesici, hırsız ve afacan çocuk anlamlarına geliyor) uzak mesafeden bile tanınması için.’’[1]   [1]https://hukukotesi.com/avukatlik-cubbesinin-tarihcesi/
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2023 - Salı
Kenan ERZURUMLU

Nerede Bu Derin Devlet? XXI

Adliye Sınıfı:

“Adalet mülkün temelidir.”

Adaletin temsil edildiği her binada, mahkeme salonlarında yazan bu cümle, toplumun farklı kesimleri tarafından farklı yorumlanmaktadır. Adliye mensupları (özellikle-hâkim savcılar) için bu söz, kendilerinin toplumun en temel direği oldukları gibi yorumlanırken; kapalı bir toplum haline gelmeleri ve sosyal ilişkilerinde kısıtlanma ile sonuçlanmaktadır.

Adaletin sloganı olarak sembolleşmiş bu söz, genellikle Atatürk’e atfedilmesine karşılık, gerçekte Hz. Ömer’e aittir.

Hz. Ömer zamanında kullanılan adalet ve mülk kelimelerinin bu kadar geniş anlamları varken; günümüzdeki anlamları ile –son derece sığ- olarak, “adaletin çalışmasını, kişilerin mülkiyet hakkının teminatı” olarak görmek/yorumlamak baştan sona yanlıştır.

TDK’a göre, günümüz Türkçesinde “adalet”in hukukî anlamları: “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması”, “hakkı gözetme”dir

“Mülk” kelimesi ise, köken olarak Arapça’dır. “Sahip olma”, “hükümrân olma”, “sahiplik”, “egemenlik”, “hükümdarlık” anlamlarına gelmektedir. Kısacası,

 “Adalet mülkün temelidir” sözü, “adalet, devletin, hükümranlığın ve egemenliğin temelidir” anlamını taşımaktadır.

Ve demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığı prensibidir. Yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığı… Yani birbirlerinin kontrolünden ayrı olmaları..

Günümüz Türk adalet sistemine bakmadan önce, birkaç temel konuya değinmekte yarar vardır.

Önce cübbeler….

Günümüzde cübbe, 3 meslek grubunun sembolü halindedir. İlim ehli (kariyer yapanlar için), din-ilahiyat ehli ve adalet (hukuk) ehli.

Ancak, her işimizde olduğu gibi, cübbe giyilmesinde de sıkıntılar bulunmaktadır.

Her şeyden önce cübbenin özelliklerinin bilinmesi ve cübbeyi taşıyacak mesleki ve kişisel olgunluğun bulunması gerekir. Cübbe giydirilirken meslekî değerlendirmeler kadar sosyal ve kişisel değerlendirmelerin de yapılması gerekir.

Öncelikle cübbenin ortak vasıflarından bahsedelim:

Cübbeler siyahtır. Üzerine konan hiçbir tozu ve lekeyi saklamaz; hemen ortaya koyar. Dolayısıyla leke-pislik kabul etmezler. Son zamanlarda üst düzey akademik-ilahiyat (dinî)- hukuk yöneticilerde beyaz ve süslü cübbe giyme alışkanlıkları başladı. Bu uygulama, taşıyanın olgunluğu-tevazuu ve hoşgörüsüne aykırıdır. Zira, insan-ı kâmillik yolunda “büyüdükçe küçülmek esas”tır.

Cübbenin diğer iki özelliği ise “düğmesinin ve cebinin olmaması”dır

İdareci olan akademisyenler ve ilahiyatçılar, hele ki bilimsel değil de idari (filimsel?) yükselişlerini süslü cübbelerle göstermeleri “hazımsızlığın belirtisi”dir. Rektör ve Diyanet İşleri Başkanı olmuş kişi, beyaz süslü cübbe giymeyi meziyet sanıyorsa, dört veya sekiz yıl sonra o makamdan ayrılıp eski cübbesine döndüğünü düşününüz. Diyanet işleri başkanı, görev süresince sormalarla süslü beyaz cübbe giyiyorsa, cübbe giyemeyen atayıcısı onu görevden aldığında düşeceği durumu tahayyül ediniz. Hukukta ise Anayasa Mahkemesi ve İdari Yargı üyeleri kanunla belirlenen farklı renkli cübbeler giyerler. Bu cübbeler de makama hastır. Görev bittiğinde kullanamazlar.

Veya…

Makama bağlı olarak beyaz cübbe giyen yüksek hâkimler, süreleri dolduğunda aynı cübbeyi giyemezler.

Gelelim avukatların cübbesine….

O biraz farklıdır...

Avukatlık cübbesinin tarihî süreçte, ilk kez antik çağda Eski Yunan ve Roma döneminden kalma bir uygulama olduğu rivayet edilmektedir. O dönemlerde gezici avukatların şehir şehir gezerek halka yardımcı oldukları, kolay tanınmaları için şapkalı siyah palto-cübbe giydikleri söylenmiştir.

Bu kişilere, “güzel konuşan” anlamına gelen “Advo Catus”tan gelen, “Advocati”, “Orator” ve “Patronus” sıfatları kullanılmıştır.

Öte yandan, her ne kadar Eski Roma döneminde avukatların ücret almasının onur kırıcı bir davranış olduğu kabul edilse de Oratorlar, şapkalı-kapüşonlu ve iç cepleri bulunan cübbeler giyerler, müvekkilleri de hediyelerini bu cübbelerin içine koyarlarmış.

Yeniçağ Almanya’sında gezici avukatlar bulunmaktadır. Avukatlar, bu dönemde ve bu coğrafyada pek makbul sayılmayan bir meslek grubu olarak tanımlanmışlardır.

Prusya Kralı I. Friedrich Wilhelm tarafından verilen 1726 tarihli kararnamede ‘Biz düzenlemekteyiz ki, ‘‘Avukatların dizlerinin altına kadar gelen yünlü siyah paltolar giymelerini ciddi bir şekilde buyuruyor ve emrediyoruz, bu hergelelerin (Almancası: Spitzbube, hergele, yankesici, hırsız ve afacan çocuk anlamlarına geliyor) uzak mesafeden bile tanınması için.’’[1]

 

[1]https://hukukotesi.com/avukatlik-cubbesinin-tarihcesi/

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ali ihsan Sağlam
(14.12.2023 11:35 - #159)
Kenan hocam, Ya ben yanlış anladım veya konu farklı bir yere geldi. Derin devlet, sanki yazının dışında kaldı.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve samsunetikhaber3.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.