Tarih boyunca milletler, iç ve dış sorunlarla yüzleşmiş, ancak birlik ve beraberlik sayesinde bu sorunların üstesinden gelmiştir.
Bugün de Filistin'in, İslam coğrafyasının ve Türkiye'nin içinde bulunduğu zorlu süreçlerde, asıl amacımız bu bataklıktan kurtulmak olmalıdır. Ancak ne yazık ki bazılarımız, küçük makamlarına tutunarak egolarını tatmin etmekle meşgul olup, doğruyu çarpıtarak yanlışa hizmet etmektedir.
Belki de akılları karışıktır; belki de bu karmaşa ve mevcut iktidara olan yakınlığın verdiği güvenden dolayı doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan ayıramamaktadırlar. Ama bir dönüp de dün olduğu gibi bugün de eleştirdikleri, yerden yere vurdukları ve vatan hainliğiyle suçladıkları azınlığa bakmaları gerekir. Cebinde evinin nafakasını bırakın, bir döner ekmek alıp yemeye parası olmayan; ama devleti ve milleti için gözünü kırpmadan canını verecek, seccadesini koltuğunun altında taşıyan ve yere abdestsiz basmayan; imanını nefsine esir etmemiş bir avuç genç bir avuç sadakatli topluluk...
Tarihten örnek alacak olursak, Endülüs Emevileri'nin çöküşü, iç çekişmeler ve egoların çatışması sonucunda gerçekleşmiştir. Bir zamanlar ilmin ve medeniyetin beşiği olan Endülüs, birlik ve beraberliğin kaybedilmesiyle tarih sahnesinden silinmiştir. Yine Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselme dönemi, farklı milletleri ve inançları bir arada tutabilme başarısından kaynaklanmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethederken sadece askeri güçle değil, aynı zamanda halkın gönlünü kazanarak bu başarıyı elde etmiştir.
Bugün de bizlere düşen, nefsimize esir olmadan, verilen sözlerin ve borçların esaretine kapılmadan hareket etmektir. Allah'ın gazabını üzerimizden savacak şu ayetin emrini yerine getirmeliyiz: "İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır." (Âl-i İmrân 104). Bu emir doğrultusunda, iyiliği yaymak ve kötülükten sakındırmak hepimizin görevidir.
Şu azınlığa çamur atıp, tövbe kapılarını kapatarak kendimizi ve tüm inananları ateşe atmayalım. Unutmayalım ki, tarih tekerrürden ibarettir. Birlik ve beraberlikten uzaklaşan toplumlar, er ya da geç çözülmeye mahkûmdur. Biraz tefekkür edip, aklıselimle hareket edelim. Egolarımızı bir kenara bırakıp, ortak değerlerimiz etrafında kenetlenelim.
Selçuklu Devleti'nin yıkılışına sebep olan Baba İshak isyanı da, toplumun içindeki ayrışmaların ve anlaşmazlıkların bir sonucudur. Oysa ki, Mevlana Celaleddin Rumi'nin öğretileriyle Anadolu'da hoşgörü ve birlik sağlanabilmiştir. Mevlana'nın "Gel ne olursan ol yine gel" sözü, toplumu bir arada tutan en önemli mesajlardan biridir.
Sonuç olarak, tarih bize defalarca göstermiştir ki, birlikten kuvvet doğar. Kendi çıkarlarımızı bir kenara bırakıp, milletimizin ve ümmetimizin ortak menfaatleri doğrultusunda hareket etmeliyiz. İçimizdeki hayra çağıran seslere kulak verip, kötülükten sakındıranlara destek olmalıyız. Ancak bu şekilde kurtuluşa erebilir ve geleceğimize umutla bakabiliriz.