Lise birinci sınıftaydım, bir arkadaşım vardı. İyi niyetli bir çocuktu ama bir karakteri vardı ki kimseye hissettirmezdi. Onun karakterini tek ben bildiğim için ondan çok korkardım. Bu kişinin bir de abisi vardı. Abisi ondan önce doğmanın avantajını kardeşine karşı çok kötü bir şekilde kullanıyordu.
Abisi sürekli kardeşini aşağılardı, üstelik başkalarının yanında kardeşini rencide ederdi. Kardeşi de büyüyüm diye saygı gösterirdi, yaptığı her şeyi sineye çeker ona cevap vermezdi. Gururu çok kırıldığında veya kendisine çok bağırdığında kimsenin olmadığı yerlere giderdi. Gittiği yerde de için için ağlardı.
Ben abi-kardeş arasına girmek istemediğim için hep geride dururdum. Abinin kardeşine yaptığını görünce de çok üzülürdüm. Bir müddet sonra abisi yurt dışında iş buldu. Yurt dışına gitti. Arkadaşım çalışkandı. Derslerine iyi çalıştı, iyi bir okul bitirdi. İyi bir iş buldu; evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu.
Yıllar sonra abisi Türkiye’ye döndü. Hiç değişmemişti. Bir baltaya sap olamadı. Türkiye’de olduğu süre içinde kardeşini kandırıp dolandırdı. Pasif ve ağlayan kardeşi değişmişti. İçinde abisine karşı olan kin ve nefreti eskisinden daha da çoğalmış bir haldeydi. Abisini mahkemeye verdi. Mahkeme kardeşinin dolandıran abisini hapse attı. Seneler önce şamar oğlan gibi kardeşini hırpalayan, ağlatan, adam yerine koymayan kişi tarafından hapse atıldı. Arkadaşımdan korktuğum en büyük şey de buydu. Arkadaşım son derece kinci ve intikam almak için fırsat kollayan biri olduğunu daha çocukluk yıllarında olan davranışlarından anlamıştım. İçindeki kin ve intikam abisini bile hapse attırmıştı.
Hayat bir nehir gibiydi ve nehirden çok sular akıyordu. Unutulmamalıdır ki her insan farklıdır. İnsanlar zaman zaman haksızlıklara ve rencide edilecek şekilde gurur kırıcı hareketlere maruz kalabiliyor. Yeri gelince haksız yere dayak yiyenler oluyor, gururları kırılan oluyordu.
Bu haksızlıklara maruz kalanların bazıları sessiz kalır. Sessiz kalması demek kendisine yapılan haksızlığı kabul etmek değildir. Birtakım insanlar vardır ki bunlar en tehlikeli olanlardır. İçindeki intikam duygusu kuluçkaya yatan yumurtanın içindeki ejderha gibi bekler. Ejderhanın ne zaman yumurtanın kabuğunu kırarak çıkacağı belli olmaz. Ama üç gün, beş gün, belki üç yıl, beş yıl… Gün gelir o yumurta çatlar ve içinden minik bir canavar çıkar ve haksızlık yapanın yakasına yapışır. Daha kötüsü haksızlığa uğrayan intikamını misli ile alır. Ben buna çok kere tanık oldum.
Unutulmamalıdır ki; bir kişi incinirse, haksızlığa uğrarsa, aldatılırsa bu kişi o an öfke göstermeyebilir. Ama kendisine kötülük yapanın zayıf bir anını bekleyecektir. Bu tür kişiler çok sabırlıdır. Haksızlık eden açık verdiği uygun bir anda intikam vakti gelmiştir. Öğle bir intikam ki eğer kişi haksız bir şekilde karşısından bir TL çalmışsa ona on TL bedel ödetir, bir yumruk attıysa ona on yumruk atar, bir kere canı yandıysa onun az on kat canı nı yakar.
Hakkı yenen, gururu incinen, haksız yere dayak yiyen kişinin zayıf veya korkak olmasının hiç önemi yoktur. O kendisine yapılanı deftere yazmıştır bir kere… Bir gün gelecektir ve o defter açılacaktır.
Bir kişiyi gereksiz yere aşağılamayla hiç kimse bir şey kazanamaz. Ama çok şey kaybeder. Unutmayın zayıf bir kişi aşağılandığında, gururu incitildiğinde, dövüldüğünde, kandırıldığında intikam hırsı bedelini karşısındakine daha pahalıya öğretir.
Yapılan araştırmalarda bir kişiye yapılan kötülükler, iyiliklere nazaran daha çok akılda kalıyor. İntikam duygusu yıllar geçse de unutulmuyor.
Bundan dolayı atalarımız ne kadar güzel söylemiş “Bin dost azdır, bir düşman çoktur.” Dostunuz bol olsun, düşmanınız hiç olmasın, bu sizin elinizde.