Seçimler, temsil yetkisinin halka verildiği en kritik demokratik süreçlerdir.
Ancak, bu süreçlerin güvenilirliği, seçilen adayların geçmişlerindeki hukuki durumların yeterince değerlendirilmemesiyle zaman zaman zedelenebiliyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından yürütülen aday belirleme sürecinde karşılaşılan bu aksaklıklar ve yanlışlıklar sebebiyle oluşan kaos (Görevden el çektirme ve Kayyum atamaları) toplumda önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir.
YSK, seçimlerin dürüst ve adil bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu bağlamda, adayların seçim sürecine katılabilmesi için belirli hukuki kriterleri karşılaması gerekir. Bu kriterlerden biri de adayın adli sicilinin temiz olduğunu gösteren belgelerin sunulmasıdır. Ancak uygulamada, geçmişte suç işlemiş olan veya davaları devam edegelen kişilerin, her nasıl oluyorsa aday olabildikleri görülmektedir.
Bu durum, kamuoyu nezdinde hem hukuk sistemine hem de demokratik süreçlere olan güveni sarsabilecek niteliktedir. Adli sicil kaydı ya da temiz kağıdının, bir adayın yalnızca hukuki değil, aynı zamanda etik açıdan da değerlendirilmesine olanak tanıması gereken en güvenilir belge olması gerekmektedir.
Tabi önemli bir ayrıntıyı da geçmemek gerekir. Adli sicil kaydı, bir bireyin yasal geçmişini aydınlatırken belirli koşullar altında bu kayıtların temizlenebilmesi ya da arşivlenebilmesi de mümkündür. Bu hukuki esneklik, bireylerin toplumda yeniden kazandığı haklar anlamında makul görülebilir. Ancak sorulması gereken asıl soru, bu esnekliklerin topluma idarecilik yapacak kamu görevlerine aday olacak kişilerde kullanılıp kullanılmadığı olmalıdır. Kullanılırsa kaos, kullanılmıyor da siyasi bir çıkar uğruna tolerans sağlanıyorsa çok büyük suçtur.
Her ne kadar YSK seçim sürecinde en yetkili kurum olsa da, Siyasi kargaşa ve toplumsal kaosun önüne geçmenin ikinci büyük argümanı Siyasi partilerdir. Siyasi Partiler adayları seçerken sadece seçim kazanma hedefiyle değil, topluma karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Bu süreçte gizlenen ya da göz ardı edilen sicil kayıtları, YSK'nın tavrı ve tutumumun sonucu gibi seçim sonrasında ciddi sorunlara yol açabilmekte ve seçilmiş belediyelere kayyum atanması gibi durumları beraberinde getirmektedir. Bu da hem siyasi hem de toplumsal kaosa neden olmaktadır.
Sonuç olarak Kayyum atamaları ve benzeri müdahaleler, her ne kadar kanunsal hak gibi görülse de halkın demokratik sürece olan güvenini sarsmakla kalmamakta, aynı zamanda seçmenlerin iradesini de zedelemektedir. Nitekim bu tür olayların sonuçları, ekonomik ve sosyal açıdan toplumun sırtına ağır bir yük olarak geri dönmektedir. Sıkıntısını çeken, sonuçlarına katlanan yine bu millet olmaktadır.
Bu noktada Çözüm Önerilerim
1. Detaylı Sicil İncelemesi: Yüksek Seçim Kurulu adaylarının geçmişi konusunda daha detaylı incelemeler yaparak gizli veya göz ardı edilen unsurları ortaya çıkarmalıdır.
2. Şeffaf Süreçler: Aday belirleme ve tanıtım süreçleri şeffaf bir şekilde yürütülmeli, toplumun bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.
3. Ortak Sorumluluk Bilinci: YSK ve siyasi partiler, aday seçimi ve değerlendirmesi sürecinde işbirliği içinde çalışarak birbirlerini desteklemelidir.
Sonuç olarak, Siyasi partilerin ve YSK’nın bu süreçteki görevlerini layıkıyla yerine getirmesi, demokratik sistemin sağlıklı işlemesini sağlamanın yanı sıra, toplumsal huzurun korunması ve bir tartışma ortamına girilmemesine katkıda bulunacaktır. Seçimlerin adaletli ve güvenilir bir şekilde yürütülebilmesi ve seçim sonrası seçilmişlerin görevden el çektirilip siyasi ve toplumsal kargaşaya mahal vermemek için bu işbirliği ve sorumluluk anlayışı kaçınılmazdır.