"At izi it izine karışmış yeğen." Bu söz, içinde bulunduğumuz karmaşayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Yaklaşık yüzyıldır iz takibi yapmaktan, atın üstündeki kimdir, itin ipini kim tutar ona bakmayı unuttuk. Asıl mesele ne at ne de it; asıl mesele, feraset meselesidir.
Feraset kaybolduğunda ne olur? Atın üstündeki düşmanı fark edemez, maalesef canımızı ve malımızı koruyan sadık itimizi hedef alırız. İşte bu, kendi kendimize yaptığımız en büyük ölümcül hatadır. Feraset eksikliği, dostu düşmandan ayıramama durumuna yol açar. Kim dost, kim düşman anlamak için vakar, tefekkür ve feraset şart.
Bu koşullar altında, kendi kendimizi tehlikeye atmanın ötesinde, nesillerimizi dahi riske sürüklemiş oluruz. Düşman içimizdeyken, yanımızda duran sadık dostları düşman belleme gafletine düşeriz. Feraset, sadece kişisel bilgelik değil, toplumsal bir mecburiyettir.
Açıkça ifade etmeliyim ki, artık daha net ve gerçekçi olmalıyız. Doğru gözlem yapabilen, olayların ardındaki gerçekleri görebilen; vatanını milletini kendi varlığından öte tutan kimselere ihtiyacımız var. Feraseti körelmiş bir toplum, her şeyden önce kendine zarar verecektir. Bu, kabul edemeyeceğimiz bir durumdur.
Vakarla hareket edin, tefekkürle düşünün ve ferasetinizi kuşanın. Ancak o zaman karmaşa içinde yol alabilir, doğru kararlar verebiliriz. Ferasetin ışığı olmadan attığımız her adım, bizi sadece daha büyük bir karanlığa sürükler. Gaflet uykusu ağır olur. Uyandığımızda çok geç olmasın; çünkü ferasetimizi kaybettiğimizde, tüm geleceğimiz ile beraber; şeref haysiyet ve onurumuzu da kaybetmiş oluruz beyler.
Artık gaflet uykusundan uyanalım ve bu yanlış yolu bir an önce terk edelim. Bir saniyesine dahi müdahale edemediğimiz bir hayat uğruna küçücük menfaatler yerine, şeref haysiyet ve onurumun teminatı olan kendi atalarımızın izinden yürüyelim.