Dünyanın hızla dönüp değiştiği, her gün başka bir karmaşanın yaşandığı bu çağda, unuttuğumuz iki büyük değer var: Merhamet ve vicdan. Bunlar, insanlığın olmazsa olmaz en derin, en saf değeridir ve hayatımızı anlamlandıran ve eşrefi mahluk olmamıza sebep duygusal temellerdir.
Merhametin olmadığı bir dünya, renklerini yitirmiş bir tablo gibidir. Bu tablonun içindeki insanlar, mekanik hareketlerle sadece yaşamın gerekliliklerini yerine getirirken, yürekler zamanla taş kesilir. Bir çocuk gözyaşı dökerken, bir anne çaresizlik içinde kıvranırken, bir babanın sessiz çığlıkları karşısında devreye giren en değerli varlığımızdır merhamet. Onların acılarına kayıtsız kalmak, çırpındıkça bakışlarını görmezden gelmek, çaresiz sessiz çığlılarını duymazdan gelmek insanlığımızdan vazgeçmek demektir. Şefakata, yardıma, sevgiye muhtaç bir insanın ellerini tutmak, onun acısını paylaşmak, ona yalnız olmadığını hissettirmek işte gerçek anlamda eşrefi mahluk seviyesine ulaşan bir insan olmaktır.
Vicdan, kalplerimize iyiliği, doğruluğu, yardımı ve adaleti fısıldayan sessiz bir elçidir. Doğru ile yanlış arasındaki ince çizgiyi gösteren; bize, insan olmanın ne demek olduğunu hatırlatan bir pusuladır.
Ekonomik kazançlar, kariyer hırsları, güç mücadeleleri, egolar... Şu üçgünlük imtihan dünyasında tüm bunlar, vicdanın sesi karşısında geçici ve hiçbir anlam ifade etmez aslında. Bir çocuk yetim kaldığında, bir aile açlıkla boğuştuğunda, bir baba intiharın eşiğine geldiğinde vicdanımız bizi harekete geçmeye çağırır. İşte tüm insanlığın onurunu şerefini temsil eden vicdanın bu çağrısına kulak verdiğimizde, insanlık onuru ve şerefi gerçek anlamıyla tüm gücüyle yeşermeye yaşamaya başlar.
Elbette merhamet sadece insanlara değil, çevremizdeki tüm canlılara yönelik olmalıdır. Sokaklarda yaşayan hayvanlar, soğuk kış gecelerinde bir kap mama, bir damla su beklerken, bizim merhametimize muhtaçtır. Gözlerinden yansıyan sevgi ve minnettarlık, kalplerimizi ısıtır. Aynı şekilde, bir çiçeğin narin yapraklarını incitmeden okşamak, doğanın bize sunduğu güzelliklere saygı duymak demektir. Bir çiçeği koparmadan, onun zarif halini sevmek, doğaya ve yaratılışa duyduğumuz saygının bir yansımasıdır.
Kaldı ki insanlık tarihi boyu ilahi öğütlerde ve birçok felsefi öğretide merhamet ve vicdanı birinci öncelik olarak vurgulamıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisi, İsa (a.s) “düşmanlarınızı dahi sevin” öğüdü, Buda’nın “tüm canlılara karşı şefkatli olun” çağrısı... Bunlar, tarihin geçmişinden günümüze kalplerimize fısıldanan evrensel ilkelerdir.
Hayat, sadece rasyonel hesaplardan ibaret değildir. Bir gülümseme, bir sarılma, beklenmedik bir anda gelen bir yardım eli, bir yürekten kopup gelen sözcüklerdir hayatı anlamlı kılan. Merhamet, insanın ruhunu besler; vicdan, doğru yolu gösterir. Bu değerler olmadan, en büyük başarılar bile anlamsız ve boş kalır aslında.
Kısaca kalbimizde merhamet ve vicdanı yaşatarak, dünyayı daha yaşanabilir, daha insanca bir yer haline getirebiliriz. İyilik, sevgi ve şefkatle dolu bir dünya hayal değil; her birimizin küçük ama anlamlı katkılarıyla gerçekleştirebileceği gerçeklerdir. Unutmayın, dünyayı değiştirmek için büyük adımlar atmaktan çok, küçük ama güçlü kalp atışlarını duymak yeterlidir.
Sokakta aç kalan bir kediye, bir köpeğe yardım eli uzatmak, bir çiçeği incitmeden sevmek… Bunlar küçük ama değerli adımlardır.
Kaybolan Merhametimiz. Kararan Vicdanımız. Bunları yeniden bulmak, parlatmak insan olmanın en güzel yanıdır.
Evet kardeşlerim! Hayatın gerçeği, yüreğimizdeki merhamet ve vicdandır. Ve bu değerler, insana insan olduğunu hatırlatır.
Hepinizi karşılıksız seviyorum...
Vesselam