Özgüven
Özgüven
Ben, Ankara’da büyüdüm. İlkokulda okuduğum zamanlar yaz tatilinde ailecek köyümüze giderdik. Orada üç ay okul açılana kadar kalırdık.
Ben, Ankara’da büyüdüm. İlkokulda okuduğum zamanlar yaz tatilinde ailecek köyümüze giderdik. Orada üç ay okul açılana kadar kalırdık.
Anneannem köyde sürekli kalırdı. Biz ne zaman köye gelsek bizim eve bir kedi yavrusu gelirdi. Bende dayanamaz yavru kediyi evime alır, kediyi beslerdim. Kediyi kendi elimle el bebek gül bebek beslerdim. Kedi benim verdiğim etlerle büyüdüğü için hep benden yemek isterdi. Bende kıyamaz onu hep beslerdim.
Aynı şekilde yan tarafta bir ev vardı. O evinde kedisi vardı. Ama yan komşumuz asla kediye bir şeyler vermezdi. Kedisini beslemediği gibi kedi eve geldiğinde bir şeyler yemek istediğinde kediyi elindeki değnekle kovalardı. Ben de komşumuzun kedisi aç kalıyor diye acırdım. Bir gün dayanamadım komşumuz olan kadınla konuştum.
“Teyze neden kediye kötü davranıyorsun, neden yemek vermiyorsun. Kedinin canını yakıyorsun.” Dedim.
Komşumuz gayet sakin ve sevecen bir üslupla benimle konuşmaya başladı. Eli ile kediyi göstererek konuşuyordu. “Beni dinle yavrum, sen benim oğlum yerinesin. Bu kedinin bu evde tek görevi var. Gitsin fare tutsun ve fare yesin. Ben asla bu kediye yemek vermem. Bu kedinin burada olma nedeni fare tutmasından dolayı, fare tutmasa ben onu hiç buraya yaklaştırmam.” Dedi.
Komşu teyze bunları söyledikten sonra kediye daha çok acımıştım.
Köyümüzde üç ay kalırdık, benim okul açılınca ailecek Ankara’ya dönerdik. Benim beslediğim kedi köyde kalırdı. Bir sonraki sene okul tatil olduğunda köye geldiğimde beslediğim kediyi göremezdim. Başka bir yavru kedi gelir üç ayda onu beslerdim. Yedirir içirirdim okul zamanı gelince yine okula gider bir yıl sonra tekrar köy evine gelirdik beslediğim kedi de kaybolurdu bu böyle üç beş sene devam etti. Bir durum bana tuhaf geldi. Komşumuzun kedisi her gidip geldiğimizde kedi o evin kedisi olmaya devam ederdi ve o kedi hiçbir zaman değişmedi. Komşu kadının o kadar kötü muamelesine rağmen.
Bir gün yaklaşık yüz metre ötede anneannemin evine gittik. Ben dayanamadım anne anneme sordum Ankara’ya gittiğimizde diğer kedilere ne olduğunu merak ederek sorumu sordum.
“Anneanne her sene köye gelirim, benim kendi elimle büyüttüğüm kedileri bırakır Ankara’ya giderim ama bir sene sonra tekrar geldiğimde besleyip büyüttüğüm kedileri göremiyorum. Ama her sene komşunun kedisini görürüm ne oluyor bizim kedilere haberin var mı dedim.”
Anneannem yüzüme baktı; biliyordu benim duygu yüklü bir insan olduğumu. Sanki yerine sığamamış gibi kıpırdadı, derin bir iç çekti. Bir şeyler söylemek istiyordu ama nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Zorda olsa konuşmaya başladı.
“Bak oğlum, sen gittikten sonra bıraktığın kediler on veya on beş gün evin çevresinde dolanıyorlar, seni arıyorlar. Sonra senden umudunu kesince evi terk ediyorlar. Sen onları sürekli beslediğin için onlar mücadele etmeden karınları doyuyordu. Böyle olunca da evcilleşiyor fare yakamak için veya bir şeyler yemek için mücadele gücünü kaybediyorlar. Senin sayende karnı doyan ve mücadele gücünü kaybeden kediler sen gittikten sonra bir süre bocalıyorlar içlerinde şanslı olan ortama ayak uyduruyor fare yakalıyor hayatta kalıyor ama şanssız olan mücadele gücünü kaybettiği için ya açlıktan ölüyor ya da başka hayvanlar tarafından parçalanıyor.” dedi.
Anneannemin söylediği son cümle benim tüylerimi diken diken etmişti. O gün köyümdeki evime gittim. Evde hüngür hüngür ağladım. Benden önce gelen yavru kedileri her sene beslemiş sonra onları kaderi ile baş başa bırakıp Ankara’ya dönmüştüm. Onlara iyilik etmemiş kötülük etmiştim. Bundan dolayı komşumuzun kedisi yıllarca ayakta durmayı başarmıştı. Komşum ona yemek vermiyordu ama oda doğada yırtıcılığı ile ayakta durmayı başarıyordu. Ben kedilerin yırtıcılığını yok etmiştim. Meğerse komşu teyze kedisine hep iyilik yapmış ben ise kedilere hep kötülük yapmıştım.
Ben kedilere bilmeden kötülük yapmıştım; acaba biz insanlar çocuklarımıza da bilmeden kötülük mü yapıyoruz. Onların hayatında karşılarına çıkan zorlukları biz engelleyip sıkıntılarını hep biz göğüslüyoruz. Çocuklarımızın güçlü olması için onların zorluklarla savaşması gerektiğini zaman zaman unutuyoruz. Bazen ödevlerini biz yapıyoruz, odalarını toplatmıyoruz onun yerine biz yapıyoruz, karşılarına engeller çıktığında engelleri onlar kaldırması gerekirken biz kaldırıyoruz. Acaba doğrumu yapıyoruz?
Zorluk öğrenmenin anahtarı derler. Zorluklarla başa çıkmaya çalışan çocuklar, kendi kararlarını alma konusunda daha özgüvenli hale geliyorlar. Çocuklarımızın küçük yaşlarda zorluklarla mücadele etmesi onların kendine olan güvenlerinin artmasına sebep oluyor. Böylece özgüveni yüksek insanlar yetiştirmemiz aslında bizim elimizde. Bu özgüven ilerde yanlarında biz olmadığımız zaman onların hayatta kalmasını sağlayacaktır.
Ben ilk okulda iken okul açıldığında nasıl köyü terk edip şehre gidiyorsam ve evin kedisi köyde kalıyorsa, gün olacak biz büyükler evimiz olan dünyayı terk edeceğiz ama çocuklarımız dünyada kalmaya devam edecektir.
Bütün çocuklarımıza yeni ders yılında başarılar diliyorum….
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.